Melis Alphan

Küçük desteklerin büyük etkileri

13 Kasım 2014
Afrika’nın en küçük ülkesi Gambiya’da dünyanın en yoksul ve pek çok şeyden yoksun insanları yaşıyor. Eğitim gönüllüsü İbrahim Betil 2012’de gidip de gördüğü manzaraya kayıtsız kalamadı ve SenDeGel Derneği’ni kurdu.

Betil, 35 gönüllü arkadaşıyla yardımseverlerden para topladı; 300 küçükbaş hayvan ve 7 balıkçı teknesi alındı, yoksul ailelere dağıtıldı.
Her aile 3 yıl boyunca her iki yeni doğan yavrudan birini hayvanı olmayan başka bir aileye vermekle yükümlü. Böylece projenin sürdürülebilirliği sağlanıyor.
2012 sonunda 41 köyde 356 ailenin yararlandığı proje, 90 köyde 1968 hayvanla sürüyor, 816 aile yararlanıyor.
Elektriği olmayan, taşıma su kullanılan köylerde çocuklarından sadece birini okula gönderebilen aileler, hayvanlar çoğalırsa diğer çocukları da okutabilmeyi umuyorlar.

****

Yazının Devamını Oku

Paranın ahlakı

10 Kasım 2014
BİZİM halkımız sermaye düşmanı değildir. Kendisine faydası dokunmuş, sadece kendini değil, toplumu kalkındırmayı vazife edinmiş iş insanlarını hatırlar, saygıyla anar.

Öyle olmasa Vehbi Koç, Sakıp Sabancı, İzzet Baysal ve Kadir Has’ın isimleri hafızalarda olmazdı. Ya da kötü anılırlardı. Ancak bu iş insanları yaptıkları hastaneler, okullar ve müzelerle birçoklarının gönlünde yer edindiler.
Bir de sosyal sorunların çözümüne dair çabalara dahil olan iş insanları var. Örneğin TEMA’nın kurucuları Hayrettin Karaca ve Nihat Gökyiğit. Ya da TOG (Toplum Gönüllüleri Vakfı) mesela, emekli bir banka CEO’su olan İbrahim Betil tarafından kuruldu.
Koç Grubu Başkanı Ali Koç Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin tanınırlığını artırmak için girişimlerde bulundu.
Hüsnü Özyeğin Vakfı’nın ‘kalkınma temel bir insan hakkıdır’ felsefesiyle kırsalda nasıl bir dönüşüme katkıda bulunduğunu bu yıl yerinde gördüm.
Benim çalıştığım grubu da saymadan geçmeyeceğim. Baba Beni Okula Gönder kampanyasıyla onlarca yurt binasının, okulun yapımına ve 10 binden fazla kız çocuğunun eğitim bursu almasına vesile oldu. Keza, Aile İçi Şiddet Hattı 2007’den bu yana 41 binden fazla şiddet mağduruna destek çıktı.


*


Yazının Devamını Oku

Domuzların çaresizliği

8 Kasım 2014
İSTANBUL’da iki farklı yerde domuzlara rastlanması büyük bir tartışmayı beraberinde getirmiş bulunuyor.

Resmi açıklamalarda bu olayın büyütülmemesi, abartılmaması yolunda çağrılara tanık oluyoruz.
Galiba meselenin ciddiyeti ve boyutlarının büyüklüğü yeteri kadar fark edilmiyor.
Bir kere, yaban hayvanları bugün Batı’da pek çok ülkede metropollerde hayatın bir parçası haline gelmiş durumda.
Örneğin, Chicago’da şehir merkezinde 2 bin çakal yaşıyor. Aslına bakarsanız Los Angeles’tan New York’a birçok şehir çakallara ev sahipliği yapıyor. Barcelona ve Atina’da papağanlar uçuyor. Hollywood yazısının oradaki Griffith Park’ta dağaslanı bulunmuştu. Nevada’da ayılara rastlanıyor. Linz ve Krakow’un banliyölerinde geyik ve yabandomuzu görülüyor. Londra’da kırmızı tilki kolonileri var. Şehir bugün 10 bin tilkinin evi. 2 yıl önce Londra’da işçiler, inşaat halindeki bir gökdelenin 72’nci katında yaşayan bir tilki buldular.

*

Yazının Devamını Oku

Ne güzel belediyemizsin sen Tepebaşı

5 Kasım 2014
Eskişehir’in Tepebaşı Belediyesi Akıllı Şehir Projesi için farklı ülkelerden 20 belediye arasında ikinci olarak Avrupa Komisyonu’ndan 5 milyon Euro hibe almaya hak kazandı.

Proje, 30 dönüm alanı kapsayan Yaşam Köyü’nde gerçekleştirilecek. Avrupa Komisyonu’nun Horizon 2020 projesine ortaklık teklifi, Tepebaşı Belediyesi’nin geçmiş deneyimlerine bakılarak verildi.

Hedef, çevre projeleriyle tarımsal sulama alanlarının güneş enerjisine dönüştürülmesi ve Eskişehir’in enerji temini konusunda bağımsızlaşarak, temiz enerji kaynaklarına yönelip maliyetlerinin düşürülmesi.
Önce mevcut binalar iyileştirilecek. Aşağısöğütönü’nde belediyeye ait 9 bin 110 metrekarelik bölgede binaların enerji verimliliklerinin artırılması için bina kabukları ve doğrama sistemleri yenilenecek, doğalgaza dayalı ısıtma sisteminden vazgeçilip enerjisini güneşten alan su kaynaklı ısı pompası sistemleri kurulacak.
Isıtma ve sıcak su ihtiyacının karşılanması için güneş panelleri ve organik atık yakan kazanlar kullanılacak. Böylelikle tüm mekanik sistemler yenilenebilir enerji kaynaklarından faydalanabilir hale gelecek.
Bina ve çevre aydınlatmaları LED armatürlerle değiştirilecek, ısı geri kazanımlı havalandırma sistemleri kullanılacak.

Yazının Devamını Oku

Öldüklerinde hatırladıklarımız

3 Kasım 2014
MEVSİMLİK gezici tarım işçileri ilk kez 1830’larda Çukurova’da çalıştırılmak üzere Kavalalı İbrahim Paşa tarafından Sudan’dan getirildi.

1930 ve 40’larda tarımda ücretli olarak çalışanlar genelde çiftçilerdi. Kendi ürünlerinin hasat zamanı gelmeden ya da geçtikten sonra ücret karşılığında çalışmak üzere geçici olarak başka yerlere göç ederlerdi. ‘Amele’, ‘ırgat’, ‘gündelikçi’ diye anılır oldular.
Tarımda verimin yüksek olduğu yıllarda işgücü kıtlığı yaşandı, hatta Adana Talimatnamesi düzenlendi. Uygulanıp uygulanmadığı bilinmez ama mevsimlik gezici tarım işçilerinin çalışma yaşamlarının istenirse düzenlenebilir olduğunu göstermesi açısından anlamlıydı.

*

Bugün artık mevsimlik gezici tarım işçileri toplumumuzun en zor durumda olan, en yoksul kesimi. Yılın büyük bölümünde yaşadıkları yerden uzak bir bölgede tarım işçiliği yapmalarının nedeni yaşadıkları bölgenin toprak mülkiyetindeki sürekli değişmeler, iş imkânı olmaması, düşük gelir düzeyi ve yüksek doğurganlık hızı.

Yazının Devamını Oku

Bu yol yol değil

1 Kasım 2014
BU kadar çok kömür madenine, bu kadar çok HES’e, bu kadar çok termik santrala neden ihtiyacımız olduğu sorulduğunda hep aynı cevap geliyor: “Enerjiye çok ihtiyacımız var.”

Halbuki uzmanlar Türkiye’deki elektrik gücü arzının 77 milyona rahatlıkla yeteceğini savunuyorlar. Ama tabii bizim enerji yutağı sektörlerimiz var: Demir-çelik, çimento, yapı seramikleri vs...
Endüstriyel siyasa yapılmamış gibi ülkede. Kimsenin de yapmaya niyeti yok. Sadece nerede kömür bulursak yakalım, nerede akarsu bulursak 10 tane kelepçe vuralım, elektrik yapalım.
Sanayimizi doğru organize etmez, devrimsel bir dönüşüm yapmazsak bu böyle gitmez. Bu ülkenin insanı da, kaynakları da, toprağı da, suyu da, kömürü de dayanmaz. Bu bir.

*

İkincisi...

Yazının Devamını Oku

Memleketi mezarlığa çeviriyoruz

30 Ekim 2014
Karaman faciasıyla yine oturduk aynı şeyleri tartışıyoruz. Madende çalışma koşulları neydi; iş güvenliğinin düzeyi yeterli miydi; ne kadar ceza kesilmişti...

Bunları konuşmalıyız elbette. Ancak bu bizim detaylarda kilitlenip büyük resmi görmemize engel olmamalı.
Çünkü büyük resmi görmediğimiz sürece –bu ülkenin iş güvenliği standartlarını kısa vadede mükemmelleştiremeyeceğimize, maden sahiplerinin sorumlu davranmasını tek gecede sağlayamayacağımıza göre- iş cinayetleri artarak sürecek.Büyük resimde bizim kalkınma modelimiz yer alıyor. İnsanı ve doğayı hiçe sayan, rakam odaklı kalkınma modelimiz. Çok zengin, çok güçlü, çok büyük ülke olacağız hırsıyla, aceleyle sarıldığımız bu kalkınma hayalinin insanlarımızın canına mal olduğunu bir an önce fark etmemiz gerekiyor.
Her büyük yatırıma baktığımızda gurur duymuyor ama “Buranın yapımında şu kadar işçi ölmüştü” diye düşünüyorsak artık burada ters giden bir şeyler yok mu?

*

Bizim cevherimiz yerin altındaki değil, üstündeki.
Bizim değerli varlığımız kalitesiz linyit kömür değil, tarımımız.
TEMA Vakfı’nın geçtiğimiz yıl Konya Karapınar’da planlanan kömür madeni ve termik santralin sakıncalarına değinen Konya Kapalı Havzası’na dair raporunu açıklarken Doç. Dr. Erhan Akça şöyle demişti:

Yazının Devamını Oku

Doğa ve insan nasıl kurtulur?

27 Ekim 2014
SON bir yılda memleketteki ağaç kıyımlarını sıralasak buradan köye yol olur.

Son iki haftada olan biten bile yürek sızlatmaya yetiyor:

- Soma’da köylü sabah kalkıyor; dozerler zeytinlikleri dümdüz etmiş, Kolin’in termik santralı için hukuksuzca bin tane ağaç kesilmiş. Köylüye cop, tekme ve kelepçe... Hastane yolunda kelepçeler hâlâ bileklerde; anahtarlar kayıp.

- Validebağ Korusu’nda sabaha karşı iş makineleri. Belediye savunmada: “Cami yapılmasını istemiyorlar.” Bildik dini ajitasyon. Hayır efendim, insanların karşı olduğu cami değil... Onlar yeşilin katline karşı. Siz de bal gibi biliyorsunuz.

- Bolu’da Abant İzzet Baysal Üniversitesi Gölköy Kampusu’nda ağaç kıyımının nedeni: Yol açmak. Rektörün laflar ezber: “Kestiğimiz kadar ağaç dikeceğiz.”

- Adana’da hastane bahçesinde şafak operasyonu: 60-70 yıllık çam ağaçları ek bina için kesiliyor. Hastanenin yakında 49 yıllığına kiraya verdiği arazisi var. “Yer yoktu madem, niye o araziyi kiraya verdiler?” diye sormayın, cevap belli: Para her daim doğadan değerli.

- Mezarlıklardaki ağaçlara da rahat yok. Esenyurt Fatih Mahallesi’nde ‘çevre düzenlemesi’ adı altında mezarlıkta ağaç kıyımı. Geçtiğimiz ay da Ulubey’de ‘mezarlık düzenlemesi’ denilerek ağaçlar kesilmişti.

*

Soma faciası sırasında sağcısı da solcusu da

Yazının Devamını Oku