Belki her sabah uyandığında uyku mahmurluğuyla unutuyorsun yokluğunu.
Öyledir uyku, unutturur, iyileştirir.
Ama yüzüne bir avuç suyu çaldığın anda hatırlıyorsun, kalp ağrın başlıyor.
*
Belki onun o yeşil tişörtünü hiç yıkamıyorsun, gidip gelip kokluyorsun. Haklısın, sevdiğin geçip gidince bu dünyadan onu göremezsin, duyamazsın, ona dokunamazsın. Ama o koku yok mu... Teselli ödülü diye kalır geride.
Sonradan ortaya çıkar... Meğer köpek 3 gün evvel bu zalim sahibinden kaçmış.
Bir köpeğin sahibinden kaçması için ne tür bir zulme maruz kaldığını hayal edin isterseniz. Ya da boşverin.
* * *
İzmir’de başka bir zalim, köpeğini minibüsün arkasına bağlayarak sürükler. Binlercemiz gözyaşlarımız sel köpeğin kanlar içinde sürüklenişini meşum videodan izleriz. Hepimiz birer tık’ız sonuçta. Gözyaşlarımızın da bir değeri yok o köpeğin canı gibi.
* * *
Erzurum’da insanlıktan istifa etmiş birileri, bir sokak köpeğine boynunu demir telle sıkarak işkence ederler. Çektikleri yetmez gibi hayvan üstüne bir de merdiven altındaki boşlukta sıkışıp kalır.
* * *
Hepimiz kendi isteklerimizin, hayallerimizin peşindeyiz.
Özgürlükten anladığımız da bu yolda dilediğimiz gibi davranmak.
Kendimizi pek beğeniyoruz.
Kendi doğrularımızın tek doğru olduğunu, herkesin doğrusu olması gerektiğini düşünüyoruz.
Fikirlerimiz öylesine güçlü ki “Acaba?” sorusunu hiç sormuyoruz.
Kendimizden, değerlerimizden, ideolojimizden fazlasıyla eminiz.
Önyargılıyız, peşin hükümlüyüz.
Suudi Arabistan’da bir blogger İslam’ı aşağıladığı gerekçesiyle 50 kez kırbaçlanmıştı.
İngiliz hükümeti Guardian gazetesinin çalışanlarını ellerindeki belgeleri yok etmeye zorlamıştı.
Polonya polisi, iktidar partisi için utanç kaynağı olacak kayıtlara el koymak üzere bir derginin ofisini basmıştı.
İrlanda’da kutsal değerlere hakaret etmeyi suç sayan yasa çıkmıştı.
Filistin’de, Tunus’ta, Bahreyn’de, Cezayir’de, Mısır’da, Birleşik Arap Emirlikleri’nde, Rusya’da, Slovenya’da gazeteciler gözaltına alınmış, hapis cezasına çarptırılmış veya hapse atılmıştı.
Katar’da bir şair 15 yıl hapse mahkûm edilmişti.
Mali’de insan hakları konularını işleyen gazeteciler sınır dışı edilmişti.
Civardaki çöplükten uçuşan naylon poşetler, pet şişeler ormanın içine doğru 10 kilometrelik alanı kaplamış ve orman bir nevi çöplüğe dönmüştü. Her yer kırık şişeler ve cam parçalarıyla doluydu.
Çöplüğe, ormana, yerleşim yerleri arasındaki boş alanlara ve Gala Gölü Milli Parkı etrafına atılmış pek çok kimsesiz, hasta, uyuz, hamile, yavru ve yetişkin köpek vardı.
Liman bölgesinde sürdürülebilir balıkçılık ve deniz ekosistemi için büyük tehdit oluşturan trollerin sayılarının arttığını fark ettiler.
***
Yerel halkı dinleyince öğrendiler ki...
Kara avcılığı konusunda ihlaller ve katliamlar gırla. Gece gündüz tüfek sesleri susmuyor.
Sosyal medyada kıyamet kopunca Yıldız birkaç tweet attı. Aslında öyle dememiş, İslam hukukunda nikâh ile fiili evlilik farklı şeylermiş. Buluğ çağından önce çocuk nikâhlanabilirmiş ama fiili evlilik ancak buluğ çağından sonra gerçekleşebilirmiş.
Bu lafları yanmasın diye kazı çevirmeye yetmedi.
Zira, hukuk devleti olan Türkiye’de İslam hukuku bizi ilgilendirmiyor. Ayrıca hoca “Nikâhlansın diye yetişkinliği beklensin” falan da demiyor, “Buluğ çağına girdikten sonra, erginlikte fiili evlilik olsun” gibi şeyler geveliyor.
Kimileri bu tarz açıklamalara takılmamak gerektiği, gündemin yersiz değiştiği görüşünde.
Hayır efendim, tam da gündemimiz bu.
Ülkenin gidişatına, her yere sızan din etkisine bakarsak, dört bir yandan aldıkları cesaretle ilkel düşüncelerini kitlelerle paylaşmaktan hiç çekinmeyen bu kimselere laf yetiştirmek şart.
Zira toplumun huzuru, toplumsal cinsiyet eşitliği, adalet ve karşılıklı anlayış adına büyük tehlike arz ediyorlar.
“Ya Irak ve Filistin’de ölenler? Pis Batıcılar” klişesi yine sofraya kondu.
Bu nefrete aynı nefretle yanıt vermek yerine, Batı’nın kimi değerlerini savunmanın emperyalizmi savunmak olmadığını anlatmak gerek.
Bin yıldan uzun süredir hem Batı’da hem de Müslüman âleminde yerleşen kinlere daha fazla saplanmamak gerek.
Bunun için tek çıkış yolu laiklik. İçselleştirilmiş laiklik.
Laikliği din dışılık gibi gösterenlerle de öyle olmadığını tane tane anlatmak gerek.
*
Halkın yüzde 60’ı “Medya ve internet sansürlenebilir” diyor. Yüzde 69’u kadının çalışmasının erkeğin iznine tabi olduğunu düşünüyor. Yüzde 20’ye göre gerektiğinde kadınlara tokat atılabilir.
Muhafazakâr bir halkımız olduğu malum. Bu muhafazakârlığın din soslu, kadını baskılayan devlet politikaları eşliğinde halkın çoğunluğunu haklarını reddetme noktasına getirdiği de malum.
Şimdi mesela, bu yüzde 60 haber alma özgürlüğünden haberdar değil. Ya da haberdar ama bu hakkı elinin tersiyle itiyor.
Çünkü birileri durmadan ona “Bu darbe teşebbüsüdür. Bu yalandır” diyor.
Halkı suçlamak bana yersiz geliyor. Her kesimden başının dikine giden, çevresine ters, idealist tek tük insan çıkar. Ama çoğunluk o güne kadar ona yedirilen şeylerle beslenmeye devam eder.
Misal size, GDO’yu ağzına sürmemiş bir insan ona karşıdır. Ama baştan beri GDO’yla beslenmiş birine sabahtan akşama zararlarını anlatsanız da büyük GDO karşıtı olmasını bekleyemezsiniz. “Bugüne kadar yedim de ne oldu? Bak turp gibiyim” der geçer. Bir gün kanser olursa, ancak o zaman kafasına dank eder.