Kumdan kaleye bile kıyamaz insan.
Kumdan da olsa, birinin elinde yoğrulmuştur. Vardır mutlaka bir hikâyesi.
Kumdan kaleye kıyamazken, balyozlarla ve çekiçlerle kültürel mirasa dalan insan müsveddelerini görüp kahrolmamak elde değil.
Diyeceksiniz ki...
“Bu barbarlar binlerce kişiyi vahşice öldürmüş, öldürdüklerinin kafalarını koparıp köy meydanlarında gezdirmiş, insanları çarmıha gerip ibretiâlem olsun diye sergilemiş, çocukları asmış... Tüm bunların yanında birkaç heykeli parçalamışlar, o mu dokundu?”
Evet, dokundu.
Aynen 1991’deki 1. Körfez Savaşı’nda Irak’ta yüzlerce cami ve mescidin, müzelerin, arkeolojik ören yerlerinin, türbelerin, kiliselerin tahrip edilmesinin dokunduğu gibi.
Oldu bittiye getirilmeye çalışılan “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreci”nden burnumuza tuhaf kokular geliyor.
Birgün gazetesinden Doğu Eroğlu’nun haberine göre TMMOB, Mersin’e kurulmak istenen Akkuyu Nükleer Santrali’ne ait ÇED raporundaki mühendislerin imzalarının sahte olduğunu kriminal incelemeyle ortaya koydu.
Bakanlık topu şirkete attı. Şirket, mühendislerin açıklamalarını öne sürdü. Her iki mühendis de şirketten erken ayrılmış, “Gerekirse dışarıdan destek veririz” demiş, sonra gidip rapora imza atmışlar.
Tuhaf haller.
****
Kadın ve erkek eşittir. İster inanırsınız, ister inanmazsınız, hakikati değiştiremezsiniz.
Hayır efendiler...Kadın mahallenin namusu falan değildir. Namusu kadında arayan dönüp kendine bakmalıdır.
Hayır efendiler...
Kadın uluorta kahkaha atar. Canı çekerse yerlerde yuvarlanarak güler.
Hayır efendiler...
Çocuk nikâhları masumane değildir. Çocuğa nikâh kıymak adiliktir.
Hayır efendiler...
Bu 3’ünün 36’şar yıl ağır hapis cezaları duruşmadaki ‘iyi halleri’ nedeniyle 30’ar yıla iniyor.
Adam aracına aldığı Japon turiste cinsel saldırıdan tutuksuz yargılanıp 1 yıl 8 ay hapis cezası alıyor. Duruşmadaki ‘saygın tutumu’ nedeniyle kuş gibi ceza da erteleniyor.
Sevgilisini öldürdükten sonra cesedini parçalara ayırıp çöp konteynerine atan adamın cezası ‘iyi hal’den 25 yıla iniyor.
Tacizci polis amirine ‘iyi hal’ indirimi ve en alt sınırdan ceza uygulanıyor. Bu da ‘5 taksitte ödemek üzere 2 bin 500 TL para cezası’na çevriliyor.
4 küçük kıza cinsel istismarda bulunan okul yöneticisine iki kız için en az ceza uygulanıyor. Diğer iki kızın da beden ve ruh sağlığı bozulmadığı gerekçesiyle basit cinsel istismar suçundan ceza veriliyor. ‘İyi hal’den yararlanıyor ve cezası 6’da bir düşüyor.
4 ve 6 yaşlarında iki çocuğa cinsel tacizde bulunan adamın 25 yıl hapis cezası ‘çocukların ruh sağlığının bozuk olmadığı’ gerekçesiyle 5 yıla indirilip adam tahliye ediyor.
Karısını katleden adama verilen müebbet cezası, kadının sevgilisi var diye 18 yıla iniyor. Bir de üstüne ‘iyi hal’ indirimi alıyor.
Dedi ki: “Susun ve doktora gidin. Hayat dizi değil.”
Sonra ekledi: “Uğradığı tacizi doktora değil de sosyal medyada yazan kadınlara: Bi kendinize gelin. Dizilerdeki gibi kahraman mı olacaksınız sanıyorsunuz?”
İyi ki internet var.
Zira Türküsev’in eski bir röportajını okuma şansım oldu. Hürriyet’ten Şermin Terzi’nin röportajı.
Meğer Türküsev’in önceki yıllarda iki kitabı çıkmış.
Biri kendi deyimiyle “muhafazakar çapkın erkekleri” konu alıyor.
“Muhafazakar çapkınların” tüm numaralarını, aslına bakarsanız tacizlerini anlatmış kitapta.
Oyuncu yeterince özveri göstermemiş, üzerindeki Galatasaray formasını ciddiye almamış, zaten takım zor durumdaymış, koçunkisi uyarma mahiyetinde hafif bir tokatmış, bu olay dışarıda ne hakla anlatılırmış...
“Kol kırılır, yen içinde kalır” dersek kol hep kırılır...
Geçelim bunları.
Tokadın hafifi, ağırı olmaz. Tokat tokattır. Tokat insan onurunu zedeler. Tokat şiddettir. Şiddet şiddettir.
Bunun gerekçesi, mazereti, ‘ama’sı maması olmaz.
Koçu kulüp başkanı korusun, genel sekreter korusun, federasyon korusun, kim korursa korusun fark etmez; olay ortada.
Bir oyuncu soyunma odasında tokat yiyor, biz kamuoyu olarak bundan haberdar oluyoruz ve karşısında duruyoruz.
Benim adım Mekkiye. Kocam tabancasıyla kalbime ateş etti. Sonra iki kızımı vurdu. Şimdi üçümüz de ölüyüz.
Benim adım Ayşe. 3 ay birlikte yaşadığım sevgilim beni, oğlumu ve 11 yaşındaki kızımı bıçakladı. Kızım kurtuldu, oğlum ve ben ölüyüz.
Benim adım Fatma. Eski sevgilim boğazımı kesti. Ölüyüm.
Benim adım Sibel. Kadınlara fazla hak verildiğini söyleyen babam beni ve oğlumu vurdu. Şimdi ölüyüz.
Bizim adımız Şadiye, Sibel ve Dilek. Kocalarımız aynı gün canımızı aldı. Artık ölüyüz.
Benim adım Emine. 17 yaşındayım, şiddet gördüğüm için boşanmak istediğim kocam canıma kıydı. Artık ölüyüm.
Benim adım Muhterem. Kocam çalıştığım kuaför salonuna gelip beni bıçakladı. Şimdi ölüyüm.
İnsan selinin arasından güçlükle uzanıp şoföre “Binebilir miyim? Ama kartım yok” diye sesleniyorum.
“Birisine parasını ver kartını okutsun” diyor.
Herkes birbirini çiğneyerek otobüse binme derdinde, kimse dönüp bakmıyor; tam gideceğim, şoför sesleniyor: “Gel gel, birisi okuttu.”
Kartını okutan kadının yanına varıyorum, “Ne ödeyeceğim size?” diye soruyorum, “Hiçbir şey” diyor.
*