Paylaş
Bu iki meziyetin yanı sıra bir yıldız futbolcu, hatta futbolcuyu geçeyim, bir insanda bulunması zor olan “iyilik, dürüstlük, mertlik, ayakları yere basma” gibi özelliklerden oluşan kombinasyonu bünyesinde barındırıyor.
Hikâyeyi duymuşsunuzdur, Romanya’da, alkollü bir halde kampa giden ve hayatları boyunca milli takımdan men cezası alıp yeteneklerini heba eden Tamas ve Mutu’yu...
İşte, Arda neredeyse onların göreceği muameleyi gördü çoğu zaman Türkiye’de. Sakatlandı “Sekstendir seksten” denildi.
Kız arkadaşıyla rahat rahat film izlemek için sinema kapattı “Şımardı, gösteriş budalası oldu” lafları edildi.
“Yıpratma vakası” bol Arda’nın futbol geçmişinde, biliyorsunuz.
“Özel hayat” meselesine gelince... Sorun, kız arkadaşı Sinem Kobal’la magazine konu olması değil, ne şekilde konu olduğuydu aslında...
Peşlerinin hiç bırakılmayacağına, hiç nefes alamayacağına ve gerçek anlamda mutlu olamayacağına inandı.
Hayalini kurduğu ve beklediği hayatı burada yaşayamayacağını düşündü, umudunu kaybetti.
Tüm bunları düşününce, gidişini anlıyorum. Ama şuna itiraz ediyorum:
Göz önünde iş yapan insanlar hep yıpratılır. Kimileri bunu takmaz, daha doğrusu neyi takacağını bilir, kimileri ise her konuşulanı içselleştirir.
Bunun deneyim ve yaş ile de ilgisi var şüphesiz. Mesela 40 yaşındaki Arda, neye gülüp geçeceğini, neyi kalp kırıklığı yapacağını daha iyi bilecektir. Umarım Arda, bundan sonra gerçek manada mutlu olacağı ve adalet duygusunun nispeten daha az sarsılacağı bir hayat yaşama imkanı bulur. Yolu açık olsun.
Enteresan işler
“Şortlu kız”ın yalan söyleme ihtimali: İşte bu haberler yüzünden taciz edilenler, şiddet görenler seslerini kesiyor.
Çünkü her zaman ama her zaman birileri çıkıp diyor ki, “Sen yalan söylüyorsun”.
Peki yalan söylediğini nereden anlıyoruz? Bir başka “görgü tanığı”nın beyanlarından mı?
Tamam, o zaman ortada iki insan ve iki iddia var. Lafa karşı laf yani. Bakınız evvelki gün şu oldu:
Olayı yaşayan kişinin dediklerine göre haber yapılıp sonra bir başka kişinin ağzından çıkanlarla haber yapıldı. Yani tatsızlığı yaşayan genç kız bir anda “yalancı” durumuna düşüverdi.
Şimdi bir toplu taşıma aracında şiddet gören ya da benzer bir tatsızlık yaşayan başka bir kadın, sesini kimseye duyuramayınca medya üzerinden hakkını arama yöntemine gider mi?
Hiç ilgisi yokken “Rezalet çıkarmak isteyen kadın” pozisyonuna düşmek ister mi?
Yoksa “Boşver şimdi, ne tantana çıkaracağım, unuturum gider, insanların anlayışlarını ve davranışlarını değiştirecek halim yok” mu der?
Siz karar verin.
Bakın “Nurcan’ın beyanları yalandır ya da değildir” demiyorum.
Sadece, toplumumuzda son derece yaygın olan bu tür olaylarda, şiddet uygulayan tarafın ceza almasını sağlayacak süreç, adalet mekanizması tarafından işletilmiyorken, medya yoluyla hakkını aramaya gidecek olan kadınlar bundan sonra ne yapacak, bunu soruyorum.
Paylaş