Niye hiç bilmediğimiz, yaşamadığımız bir zamanda yaşamaya özeniriz, hatta özleriz hiç düşündünüz mü?
Eminim birçoğunuz “Keşke 70’lerde yaşasaydım” veya “Yüzyıl başında yaşamak hoş olabilirdi” gibi cümleler kurmuşsunuzdur. Ben de böyle hissedenlerdenim. Hatta bazen “yanlış zamanda yaşadığıma” kendimi o kadar inandırıyorum ki, ne bugünün müziği, ne bugünün muhabbetleri, ilişkileri, hiçbir şey ama hiçbir şey bana keyif vermiyor. Elimi neye atsam yavan buluyorum. Fabrikasyon, sıradan, her yerde bulunabilir, heyecansız, ruhsuz geliyor... Beni ne heyecanlandırıyor biliyor musunuz? Eski zaman hikayeleri. İstanbul’un eski hali. Sadece İstanbul değil, gezdiğim tüm şehirlerin eski halleri, eski eşyalar, antikalar, anneanne-dedelerimizin anlattığı öyküler... Sanki gelecek değil, önümdekiler ya da başıma gelecekler değil, yaşamadığım bir geçmişte olanlar heyecanlandırıyor beni... Size bir hikaye anlatayım... Düşünün şimdi, Beyoğlu’nda tramvaya bindiniz. Tramvaya biner binmez etrafınıza bir bakıyorsunuz, çevreniz, insanlar değişivermiş, zaman değişmiş, 1900’lerin başına dönüvermişsiniz, Pera’da dolaşır buluyorsunuz kendinizi. Veya, bir başka semte gidelim... Gece yarısı Anadoluhisarı’nda hayal edin kendinizi. Deniz kenarında oturuyorsunuz. Bir sandal yanaşıyor kıyıya. “Gelmiyor musunuz, hadi, herkes sizi bekliyor!” diyor biri. Şaşırarak biniyorsunuz ve kayıkçı sizi az ötede “mehtaba çıkmış” sandalların yanına götürüyor... Evet, şimdi de 1900’lerde, Abdülhak Şinasi Hisar’ın anlattığı Boğaz mehtaplarının bizzat içindesiniz! Ya da İstanbul’un dışına çıkalım, güneye gidelim. Diyelim ki Mavi Tur’a çıktınız... Birden, ıssız bir koyda yanınıza dünya güzeli bir tekne yanaşıyor... İçinde Sabahattin Eyüboğlu, Sabahattin Ali, Cevat Şakir, Necati Cumalı, Bedri Rahmi, Melih Cevdet Anday... Yıl 1945. Karşınızda, daha sonra Sabahattin Eyüboğlu’nun 70’lere kadar sürdürdüğü ve yüzlerce insana Ege kıyılarını sevdiren ve bu gezilerin atası olarak kabul edeceğimiz o meşhur Mavi Tur ekibiyle karşı karşıyasınız...
Yanlış zamanda doğmuşum
“Hayrola Melike, geçmişle aklını mı yedin?” demeyiniz. Size cuma günü vizyona giren “Paris’te Geceyarısı”nın hikayesini anlattım aslında. Sadece, “Filmin hikayesini anlatıp zevkinizin içine eden kadın” olmak istemedim, sevgili geçmişte yaşayan Habitus okuru. Bu bir Woody Allen filmi. “Ben yanlış zamanda doğmuşum”, “Keşke 20’lerde, 60’larda, 70’lerde yaşasaymışım”, “Şimdi her şeyin içi boş vallahi” gibi cümleler kuruyorsanız bu filmi mutlaka izleyin. Belki geçmişte aradığınız “Altın Çağ”ın, yaşadığınız günde olabileceğine ihtimal verirsiniz...