Paylaş
60’larda doğmuş bu modern kadın, çok küçükken bir trafik kazası sonucu annesi ve babasını kaybetmiş.
Birkaç sene İran’da akrabalarının yanında kaldıktan sonra ailesi tarafından Amerika’ya gönderilmiş.
Şah devrildikten sonra olacakları gören birçok aile benzer kararlar vermiş ve çocuklarını “kurtarmak” için eğitim almak üzere Avrupa, Amerika ve Uzakdoğu’ya gönder-mişti. İranlı kadın da onlarla üç aşağı beş yukarı benzer bir kaderi paylaşmış. İranlı yazar, tam 20 yıl boyunca memleket hasretiyle yanmış. İran’ın geçirdiği değişimi, akrabalarıyla haberleşmek ve başka bir ülkeden izlemek suretiyle acı içinde yaşamış...
Bir gün büyük bir karar almış: 20 yıl sonra bir gün ilk kez ülkesine geri dönme kararı vermiş...
Dönmüş ve o andan sonra ikili bir hayata sahip olmuş... Amerika’daki evi ve İran’daki evi.
Her nasıl Marjane Satrapi Persepolis’te kendi çizgileriyle İran’da geçen çocukluk ve gençliğini anlatmışsa, o da aynısını kalemiyle yapmaya karar vermiş.
Pek yakında kitabı çıkacak, çok ses getireceği şüphe götürmüyor.
İsminin açıklanmasını istemedi. O nedenle hikaye şimdilik bu kadar.
Bunları anlatmamın sebebi şu:
İranlı kadın, “Ülkenizde olanları üzüntüyle izliyorum. Yasakların toplumlar üzerinde bir etkisi olur: Yasal olmayan bir paralel hayat. Biz İran’da yine şarabımızı içiyoruz. ‘İçki kültürü’ yasaklandığında ortadan kalkmıyor. Bugün teokrasi kanunlarının uygulandığı bir ülkede Shiraz bölgesinde şarap üretemezsiniz ama içki kültürünü öldürmeye gücünüz yetmez. Bugün gidip marketten kırmızı şarap alamayız evet, fakat belirli periyotlarda evlerimize koli koli şarap kasaları gelir. İran’da ‘El altından içki’ ekonomisi gelişmiştir. Yasal olmayan dev bir ekonomi var ve birileri bundan güzel para kazanıyor. Soru şu: Böyle mi olmak istiyorsunuz...”
“Eksik kadın” ne demek?
Angelina Jolie meme kanseri riskinden ötürü her iki memesini de aldırdığından beri bunun “ne kadar büyük ve zor bir karar” olduğunu konuşuyoruz.
“İki memesinden de vazgeçiyor. Çocuklarının geleceği için, hastalanmamak için kadınlığından vazgeçiyor” diyorlar.
Masektomi şüphesiz zor bir ameliyat. Karar vermesi de, olması da zor. Fakat zorluk orada bitiyor olmasın? Angelina Jolie’nin yazısını baştan sona kelime kelime okuduğunuzda “Kadınlığını kaybetmişlik”e dair tek laf etmiyor.
Sürecin zorluklarından ve bu kararının sebeplerinden bahsediyor. Peki nereden çıktı bu “kadınlıktan vazgeçme” hikayesi?
Cinsiyetini mi değiştirmiş de kadın olma halini kaybetmiş? Hayır!
Kadınlığı, dişiliği, kadın olma halini doğurganlıkla, organla, memeyle, rahimle...
Cazibeyi ise kıvrımlarla çerçeveleyen bir zihniyetin ürünü.
“Akıl ürünü” değil yani.
İşte bu “kadınlığını kaybetti” meselesi de hepimize dayatılan “kadın figürü” ile ilgili.
Meme bir kadınlık simgesi. Kadın dedin mi meme. Meme dedin mi kadın.
O simgenin yerine dolgu meme gelince “daha az kadın” oluveriyoruz birdenbire.
Ameliyat olan bir kadının geçirdiği süreci “meme gitti-kadınlık da gitti” üzüntüsünden kaynaklandığını dahi düşünebiliyoruz.
Veya rahmini aldırmak zorunda kalan bir kadının kadınlığının eksildiğini söylüyoruz.
Peki soralım o zaman: Saçını kemoterapiden ötürü kazıtmak zorunda kalan kadın daha mı az kadın?
Memeleri küçük kadınlar “eksik” mi?
Bacakları çubuk, burnu fazla büyük, kolları kalın, kulakları kepçe kadın yarım mı?
Dayatılan ideal kadın figürüne uymayan herkes “az kadın” mı?
Paylaş