Paylaş
Türkçe pop klibi yayını yapan kanalları izlediğimizde, popçularımızın ayak izlerini biraz takip ettiğimizde, ortaya bir harita çıkarmamak mümkün değil sevgili gözlemci Habitus okuru. Arada içimizi ferahlatan güzel örnekler çıkmasa, attığı adımın üç fersah ötesini görebilen vizyon sahibi müzisyenler, şarkıcılar ve “şov insanları” olmasa, “vizyonsuzluktan” öleceğiz resmen.
Sorular, birbirini kovalar:
- Sevgili popçularımız. İki ünlü düet olaylarına girdiğinizde, biriniz 2. ses yapsın, şarkının sonuna dek aynı tondan söylemeyin, yalvarıyorum. Niçin kulağımıza bayram ettirecek bir yumuşaklık yakalamak yerine ikiniz de “En güzel ben söylerim” yarışına girip şarkıyı aynı tondan okuyorsunuz? Madem şarkıyı en güzel siz söylüyorsunuz, niçin düet yapıyorsunuz? Yılbaşı konser afişlerinde “Kimin ismi en üste yazılacak” savaşı yapar şarkıcılarımız. Acaba burada da “Birinci sesi ben söyleyeceğim, ikinci ses yaparak o şahsın altında kalamam” gibi düşünceler mi geçiyor akıllardan?
- Karanlık ortamda şarkıcıyı spotla aydınlatıp, rüzgarı verip, önüne kımıl kımıl birkaç dansçı koyarak çekilen klibe “Türkçe pop klibi” mi diyoruz? Dünyada güzel örnekleri olan tekniğin, uygulaması kolay diye suyunu çıkarmak lazım mıdır sevgili popçularımız, sevgili yönetmenlerimiz.
- Şarkıyı anlatan niçin çok az klip var? Şarkılar sadece dağda, bayırda ve artık kullanılmayan eski fabrikalarda mı söylenebiliyor? Gerçek ve doğal olandan niçin kaçıyorsunuz? Çok rica ediyorum “Normalde olamayacak şeyleri, hayallerimizi gerçekleştiriyoruz” palavrasına sığınmayınız. Hayallerinizin yegane mekanı metruk yerler, dökük, kullanılmayan fabrikalar mı?
- Bir şarkı yaparken çevrenizden bir Allah’ın kulu çıkıp “Yahu bu piyasadaki şarkıların AYNISI oldu!” demiyor mu? İnsanlar revaçta olan düzenleme biçimini çabuk benimsiyor diye birbirine fazlasıyla benzeyen şarkılar çıkarmanın risk olduğu hiç aklınıza gelmiyor mu?
- Son zamanlarda kliplerde Türkiye’de çekildiğini belli etme modası var çok şükür, lakin “Biz de ecnebi kardeşlerimiz gibi yapalım” sıkıntısı uğruna ne canlar feda edildi a dostlar. Hayır dünyadaki iyi örneklerini bilmesek “çok güzel olmuş” diyeceğiz ama... O hiç olmayan danslar, şarkıcıyı styling ile şebeğe çevirmeler...
İnsan bazen bir işin içinde çok kaybolduğunda objektif bakışını kaybeder ya, çok çirkin işlere hep birlikte oturup “Ay çok güzel oldu” diyor ve kendinizi inandırıyorsunuz, bakın söylüyorum.
“Eski popüler şarkı” tuzağı
- Eğer geçmişte büyük izler bırakmış bir şarkıyı yeniden söyleyecek, “cover”ını yapacaksanız, çok rica ediyorum, eski versiyonun üstüne çıkabilecek bir dokunuş yapamıyorsanız, bu işten vazgeçiniz. Sırf eskiden tuttu diye, o şarkıyı alıp dümdüz okuyunca, başarınızı ne yazık ki garantileyemiyorsunuz. Buna kısaca “Şarkının popülerliğinden faydalanma amaçlı girişim” diyoruz.
- “Ay sen gittin ben ölüyorum”, “Sensiz ben adeta bir hiçim”, “Ne olur beni bırakma yalvarırım”, “Sanırım az önce aşkımdan can verdim” gibi kalp kırıklıkları, sitem dolu sözleri pişmiş kelle gibi sırıtarak söylemeyiniz. Ha, eğer nispet yapacaksanız eğer, o başka. Ancak nispetli şarkıda sırıtarak acı çekebilirsiniz, fakat onda da mimik çalışınız.
- Sizin esas derdiniz kendinizi en iyi biçimde ifade etmek, rakiplerinizin üzerine çıkmak değil mi? Bunu unutup, belirli bir popülerlik eşiğini geçtikten sonra “Ne yapsak gider” çukuruna düşüyorsunuz. Bunun en büyük örneğini konserlerde görüyoruz. Çok etkileyici, dünya standartlarında bir şov yapabilirsiniz fakat üşeniyorsunuz. Neden? Çünkü büyük şov, büyük masraf ve enerji demek. O şovu yapsanız da, yapmasanız da insanların sizi gelip izleyeceğini, paranızı kazanacağınızı biliyorsunuz. “Kâr ediyoruz ya, daha ne” diyor, resmen büyük düşünmeyi reddediyorsunuz. Bir eksiğimiz var, o da vizyon.
Paylaş