Topluma iyi örnek olmak

Dün, kendini “iyi insan” olarak tanımlayan kişilerin dahi, toplum içinde düzen bozucu hareketlere nasıl imza atabildiğini konuşmaya başlamıştık...

Haberin Devamı

Kanunlara uymayan, sahtekârlık yapan adamların ceza almamaları ve hayat standartlarını değiştirmeden yaşamaya devam etmeleri sonucu nasıl bir topluma dönüşmeye başladığımızı fark ediyorsunuzdur, eminim.
Sadece onlarla ilgili değil üstelik konu.
O çok bilindik “geyiğin”, yani topluma kötü örnek/iyi örnek olma meselesinin faturası bize bir hayli pahalıya patlıyor.
Şöyle anlatayım: Sahtekârlığın artması demek, sahtekârlık yapanın toplum vicdanını rahatlatacak nitelikte cezalar almadığını görmesi, böylece fırsat kollayanların da sahtekarlık yapmaya ve cebini doldurmaya başlaması için motivasyon demek.
İnsanların hayatını hiçe saymanın bir cezası olmadığını gören ve bu işlerin cebini doldurmasına kaynaklık edeceğini gören adam, bu davranışı kendisinden daha önce yapmışlardan “miras alıyor”...
Biz ilkokuldayken tek öğrencinin sınıfın düzenini bozmasından korkan öğretmeninizi hatırlayın...
Aslında korkuları boş yere değildi...
İnsan doğasının en temel özelliklerinden biri olan “davranışı taklit etme” hali, yetişkinlik yaşlarına geldiğimizde de değişmiyor.
İyiyi de, kötüyü de mükemmel bir biçimde kopyalayabiliyoruz.
Burada konu, önümüze ne sunulduğu...
Önümüzde, ne yazık ki iyi örneklerimiz yok.
Trafikte direksiyon sallarken gözlemlediğimiz adamlardan tutun gazetede okuduğumuz haberlere, hayatla ilgili algımız “kurallara uygun yaşamayabilirsin. Hatta çakallıkla daha iyi bir hayata bile sahip olabilirsin” yönünde.
Yanlış davranışların, kural ihlallerinin cezalandırılmadığını, hatta kimi koşullarda aksine “ödüllendirildiğini” gördüğümüzde, hayatı iyi yaşayabilmek için en ufağından büyüğüne söz konusu davranışları, o çok eleştirdiğimiz çakallıkları taklit etme eğilimi gösteriyoruz.
Ve işin üzücü tarafı, bunu yaparken çoğu zaman fark etmiyoruz bile... İş böyle olunca, “sanatçılar topluma iyi örnek olmalıdır” gibi “geyik”ler geyik olmaktan çıkıyor, ciddi bir toplumsal meseleye dönüşüyor...

Haberin Devamı

İnsana yatırım yapılmalı

Hikayenin gerisini iyi biliyorsunuz: Cezası olmayan ve toplum düzenini bozan davranışlar tekrarlandığında, topluma kaos hakim oluyor.
İşleri düzgün yapan adamın düzgün bir hayata sahip olacağı inancı yavaş yavaş kayboluyor.
Düzeni bozan hareketleri taklit etme “becerimiz” sayesinde, toplum bilinci zayıf, birlikte yaşama kurallarından bihaber kalabalıklara dönüşüyoruz.
Bireysel refahın mutluluğun anahtarı olarak düşünüyoruz ama fena halde yanılıyoruz.
Eğer bir ormanda kendi kendimize bir kulübede yaşıyor ve tüm ihtiyaçlarımızı kendi kendimize gideriyor olsaydık, varlığımızın başka insanların varlığına bağlı olmadığı bir sistemde belki çok mutlu insanlara dönüşebilirdik.
Fakat hepimiz içinde bulunduğumuz topluma tabiyiz.
Mutlu yaşayabilmek için birbirimize bağlıyız.
Yaşam kalitemiz, hareket ederken çevremizi ne kadar düşündüğümüzle doğru orantılı... Biz “doğruluk peşinde” koşmaya devam ederken cezasız kalmış olaylar “madem o çakallıklarla hayatını sürdürüyor, ben de öyle yapabilirim, ben miyim bir enayi” düşüncesini destekliyor.
Giderek toplum birbirinin yanlış davranışını kopyalayan insanlardan oluşmaya başlıyor.
Devlet politikaları kendini “para döngüsü” üzerine oturtmadan biraz da insan davranışı üzerine kafa yorsa, belki o gün geleceğe dair biraz umut taşımaya başlarız...

Yazarın Tüm Yazıları