Ter kokusuna kamu spotu

Ter kokusu. Otobüste, metrobüste, dolmuşta, metroda; insana baygınlık geçirtecek kadar yoğun, hatta sokakta, açık havada bile şöyle okkalı bir tokat yemişçesine çarpan ter kokusu.

Haberin Devamı

Sıcaktan baygınlık geçirip, son vurucu darbeyi keskin ter kokusu tarafından alınca insan, derhal soruları sormaya başlıyor...
Ne yapacağız? Nasıl kurtulacağız? İnsanlara “ter kokuyorsun” demek ayıp mıdır? İnsanlar bu şiddetli kokuyu nasıl almazlar? Duş alıp bir fıs deodorant sıkmak zor mudur? Görüntüde “jilet” adamlar neden buram buram kokarlar? Ailesi, eşi, çocuğu hiç söylemez mi pis koktuğunu?
Muhtemelen sonsuza kadar bu soruları sormaya ve ter kokusu tarafından tokatlanmaya devam edeceğiz, çünkü ortada değiştirilmesi hakikaten zor bir durum var. Ve işin komik yanı, bu doğal bir durum.
Bu doğal durum çoğu zaman sıcakla ve “Yıkanacam da ne olacak yeaea” veya “Deodoranta gerek yok, mis gibi sürerim kolonyamı çıkarım” ile soslanınca, sarımsaktan gübreye, soğandan bozuk çiğ tavuğa doğru uzanan “ortaya karışık” ter kokusu çeşitleri ortaya çıkıyor.
Şimdi efendim, burun dediğimiz bir enteresan organ. En sert, en şiddetli kokulara bile alışıyor. Kokusuyla meşhur bok deryası Kurbağalıdere’nin en pis yerinde yarım saat durun, ilk başta size fenalık geçirten o kokudan eser kalmadığını fark edeceksiniz. Gerçekte yok olmuyor elbette, siz alışıyorsunuz.
Veya bütün bir gün deodorant sıkmadan gezin, şiddetle ter kokuyor olabilirsiniz, fakat bunu almayabilir, koktuğunuzu fark etmeyebilirsiniz.
Tam tersi de geçerli bunun; güzel bir koku sıkın, bir süre sonra güzel kokuya da adapte olur, onu da duymamaya başlarsınız. Parfümü baştan ayağa adeta sahneye çıkacak bir Sibel Can gibi sıkan kadınlar da kendi parfüm kokularının ağırlığını fark edebilseler, herhalde az sıkmayı akıl ederlerdi. Onlar alışıyorlar kokuya, ağır parfümü sadece siz duyuyorsunuz.
Bunun için burnunuzdaki koku reseptörlerini ve beyninizin koku alma merkezini suçlayabilirsiniz, ancak gerçek bu.
Kıssadan hisse, şiddetle ter kokan insanlar, ter koktuklarının farkında değiller. Ağzının koktuğunu fark etmeyenler gibi. Yıkanmadığı için sadece kol altı değil, tüm vücudu yürüyen bakteri dışkısına dönüşenlerin kendi kokularını almadıkları gibi.
Dolayısıyla pazarlama ve reklam dünyası da çaresiz. Deodorant markalarının hedef kitlesi asla olamayacak büyük bir kitle söz konusu. Zaten konu öylesine “kilit” ki, markalar halihazırdaki hedef kitlelerine yönelik çalışmalar yapıyor. Ambalajlarını değiştiriyorlar, formüllerini yeniliyorlar, temizliğe ve tazeliğe atıfta bulunuyorlar.
“Duş almazsam ve deodorant sürmezsem kokarım, dolayısıyla nasıl sabun bir lüks tüketim ürünü değilse, deodorant da değildir” diye düşünen bilinçli tüketiciye yönelik reklam kampanyaları yapıyorlar.
“Koktuğunu fark etmeyen” milyonlarca kişinin alışkanlığını değiştirmek, imkansıza yakın bir durum çünkü. Hatta koktuğunu fark etse bile, “kokmamak” onun hayatında esaslı, hayati bir değişiklik yaratmayacaksa, koktuğunu umursamayacaktır.
Kısaca şöyle açıklayayım: Deodorant kullandığı zaman bir “ödül”e ulaşmalı adam. Deodorant kullansa da, kullanmasa da hayatı değişmeyecek. Zaten kendi kokusunu duymuyor. Eh, niye kullansın?
O sebeple şu deodorant meselesine “kamu spotu” ile yaklaşsak yeridir. “Koktuğunuzun farkında olmayabilirsiniz ancak kolunuzun altından soğan kokusu yayılıyor ALO!” diye mesela.
Ha, yine de sorun çözülmeyecektir, inanın.
O yüzden ter kokusuna çare yok, bunu bir kenara yazalım. Siz iyisi mi sabah çıkarken çantanıza Japon turistler gibi bir maske ve koku giderici sprey atıverin. Şiddetli koku duyduğunuzda maskeyi takar, bir fıs sprey sıkıverirsiniz.

Yazarın Tüm Yazıları