Paylaş
Dile kolay, dünya üzerinde tam 110 sene...
76 yaşındaki kızı, annesinin hâlâ sağlıklı olmasını iyi genlerine, iyi beslenmeye ve stressiz hayat tarzına bağlıyor.
¡ ¡ ¡
Sally Mitchell, Michigan’da bir çiftlikte, dört kız kardeşiyle birlikte büyümüş. Kızı, “Her gün temiz hava soludular, kendi yetiştirdikleri taze, hormonsuz ve tarım ilaçsız sebze ve meyvelerle beslendiler” diye anlatıyor.
Mitchell, evlendikten sonra eşiyle California Irving’e taşınmış ve o zamandan beri hayatını burada sürdürüyor. Mitchell’ın kızı Suzanne Becker, annesinin son derece sıradan, fakat stressiz bir hayat yaşadığının altını çiziyor.
Ben de bir kez daha bu kelimenin çizmek istiyorum sevgili gergin Habitus okuru. STRES.
Bugün cumartesi. Rica ediyorum git kendine bir çay koy, ayaklarını uzat ve eline güzel bir kitap al. Olmadı aç güzel bir film, telefonunu sessize al ve kendinden uzak bir yere fırlat.
O da olmadı aç bir radyo, hangi müzik seni rahatlatıyorsa kapat gözlerini, bir saat tavana bak. Nefes al ver, yağmuru dinle, şehrin gürültüsünden duyamıyorsan bırak şehrin gürültüsü sana ninni olsun.
Stres nedir biliyor musunuz? Koşullara adapte olamamanın, halihazırdaki koşullara direnmenin bir sonucu. “Direnç” işte, en basit haliyle.
Korku ile harmanlanmış, endişeyle soslanmış, uzun vadede insanı öldürebilecek kadar güçlü bir his.
İşin kötüsü “Stresle nasıl başa çıkabilirsiniz” başlıklı hiçbir yazı, hiçbir temenni veya tavsiye fayda etmez. Stres varsa vardır çünkü, üzüntü gibi.
Nasıl siz üzgünken vaziyeti anlattığınız kişi size “Üzülme, geçer” dediğinde ayağınızdaki terliği çıkarıp ağzına ağzına vurasınız gelir ya, aynı öyle işte. “Stres yapma, rahatla” demenin bir yararı olmaz.
Stres varken onu ortadan kaldıramazsınız.
Mesele, daha gelmeden önünü almak. Geldiğinde ona “haydi oradan” diyebilmek.
Bu da temelden düşünce biçimini değiştirmek anlamına geliyor.
En büyük stres kaynaklarından biri işlerin gözde büyümesi. “Nasıl bitireceğim?” hissinin bastırması ve ertelemek. Gelecek korkusu, yarını görememe endişesi.
Bir diğer kaynağı nedir, biliyor musunuz? Üstelik “gizli” bir stres kaynağı bu, farkında bile değilsiniz belki.
¡ ¡ ¡
Çocuk büyütmüş, işini kurmuş, “iyi bir hayat yaşıyorum sayılır” diyecek evreye gelmiş bir adam düşünün. Hayat onun yöntemleriyle gayet güzel ilerlemiştir, sonuca baktığında “ayakta durmayı başardım” diyordur.
Artık ona “yeni bir şey” öğretmek zordur.
Dünyayla, hayatla, bilimle, tarihle, insanlarla, toplumla ilgili pek bir bilgisi yoktur ama hayat bir biçimde onun yöntemleriyle ilerlemiştir ve sorun çıkmamıştır. Belirli bir yaşa geldiğinde artık öğrenecek bir şeyi kalmadığını düşünür ve kapılarını kapatır.
Bu kadar “hayat bilgisi” yeterdir, hatta yeterdir ve artmaktadır, başkalarına da öğretecek durumda görür kendini.
İnancını, hayata bakışını, düşüncelerini, ne bileyim, çocuk büyütme yöntemlerini “mutlak doğru” olarak görür ve farklı düşüncelere kapatır aklını.
Farklı düşünceler, farklı dünyalar, farklı insanlar bir stres kaynağına dönüşür.
Artık adamımız stresle savaşacak bir canlı değildir, zira hayatının kendisi stres kaynağıdır.
Kıssadan hisse sevgili masallarla büyümüş Habitus okuru...
“Stressiz bir hayat” mı istiyorsunuz?
Bakınız, meraklı, öğrenmeye hevesli, kendini “hayat boyu öğrenci” görenlerde stresten eser bulamazsınız. Her zaman yeni bilgilere, yeni deneyimler edinmeye hevesli çocuk ruhlularda...
“Öğreten adam”lardan kaçmalıyız belki de, kendimize, bize benzer “öğrenen adam”lar bulmalıyız.
Merak, yaşamın kaynağı. Gelişimin anahtarı. “İyi yaşam”a ulaşmanın yegane yolu.
Uzun yaşamak mühim değil, 14 milyar yaşındaki evren içinde 110 rakamı bile gülünç duruyor.
Madem insan hayat bu kadar sınırlı, neden başkaları için kendimizi üzeriz mesela, bir düşünsenize?
Niçin incir çekirdeğini doldurmayacak dertler ediniriz kendimize...
Büyük dertler söz konusu olduğunda, niçin kendimizi yeriz; koşullara adapte edip çözüm bulmak yerine?
Herkese iyi hafta sonları!
Paylaş