Paylaş
Önceki gün Fatih Altaylı’nın programına katılan “seksi ressam” izleyenlerle ilk defa birebir, aracısız buluştu. Bu defa “acaba”ya yer kalmadı. Kendisini, kendi ağzından dinledik... Neler oldu peki?
Cevabı belli olan basit sorulara yanıt vermek istemediği için lafı “saçmalık” düzeyinde dolandırmalar...
Esasında söyleyecek bir şeyi olmadığı, artık sıkıştığı ve gerçekten kaçamayacağı için konuşurken aniden duraklamalar...
Havaya bakmalar, gözlerini yuvarlamalar... Bir türlü bitirilemeyen, sonu gelmeyen cümleler...
Zaten bir insan “Ben şeyi çizerken şey olacağını tahmin ediyordum. Benim şey ortamında da tanıdıklarım çoktur” tadında konuşuyorsa, orada duracaksın. “Be arkadaş, o ‘şey’in bir adı yok mu?” diyeceksin. Program boyunca o kadar çok “şey” dedi ki Fişekçi, bir ara neyi konuştuklarını unuttum.
Ha, ekrana her çıkan insandan, mesleği televizyonculuk olmayanlardan “düzgün cümle kurabilme becerisi” beklemiyoruz ama “seksi ressam”ın bu hali “son çırpınış” gibiydi.
Bu çırpınışlar bana ne hatırlattı biliyor musunuz? Geçmiş zamanda arkadaşlık yapmış olduğum biri, alkolizm ve hayal dünyası içinde yaşadığı halde, bunu reddeder ve ben dahil çevresindeki herkesin iyi niyetini, yardım elini, dostluğunu sonuna kadar suistimal ederdi. Sonra arkadaşlığımızı bitirmiş olmama rağmen, uzun bir süre sağda solda karşılaştığı ortak tanıdıklara benimle çok yakın arkadaş olduğunu söyledi.
İşte, Karolin Fişekçi’nin sendromu da herhalde bu kadın profilinin “bir dönem görüştükleri adamdan kopamayan” versiyonu. Düşünsenize, eski sevgili artık “Sus be kadın” diye avukat aracılığıyla ihtarname gönderecek kadar saç-baş yolmuş, o ise hâlâ televizyon programına çıkıp ilişkisini anlatmaya devam ediyor. Tokat gibi gelmiş bir ihtarname bile onu ilişkisini yaşamaya devam ettiği hayal dünyasının içerisinden çıkaramıyor...
Tek çare unutmak
Aslında işin doğrusu, -şimdi ben de bu konu hakkında yazıp uzatmış oluyorum ama- yapmamız gereken Karolin Fişekçi’yi unutmak. “Magazin tarihinde böyle bir Orhan Pamuk vakası da olmuştu” diyerek, meseleye veda etmek.
Neden biliyor musunuz? Çünkü gerçekte olanı bile bile kendi hayalinde başka bir gerçek yaşatanlara, akıl ve mantık dahilinde açıklama yaptığınızda, bir çuval saçmalık dinler, harcadığınız vakte üzülürsünüz. “Bitmiş arkadaşlık/sevgililik halini geçmişte bırakamamış, hâlâ ‘biz arkadaşız/biz sevgiliyiz’ diyen kadına, laf anlatamazsınız. “Niçin böyle yapıyorsun, çıldırdın mı?” diyemezsiniz.
Böyle durumlarda görmezden gelmek, yok gibi davranmak en iyi çözüm gibi gelir bana.
Karolin Fişekçi’yle ilgili de aynı çözümü öneriyorum. Çünkü gündeme taşıdıkça her zaman söyleyecek bir şeyi olacak... Biz sordukça, biz yazdıkça anlatacak.
İşte bu nedenle yazımı “Hoşçakal Karolin” diyerek bitiriyor, hayal dünyasını resimlerine yönlendirmesini umuyor, kendisine sanat hayatında başarılar diliyorum.
Paylaş