Sen sus, gözlerin kişnesin

Bugün artık televizyon programlarında karşımıza çıkan altyazılarda “Başbakanda kararı onayladı” “Sizde yapabilirsiniz” gibi şaheserler görüyorsak, iş ilanlarında “Bizimle çalışmak istermisiniz?” yazıyorsa, bunlara sinirlenmek yerine “artık böyle” deyip alışma vaktimiz gelmiştir.

Haberin Devamı

Toplumsal hafızamızdan silinen bazı konular var, Türkçeyi doğru kullanmanın gerekliliği de bunlardan biri.
Hafızalarından bu bilgiyi bir türlü silemeyenler de insanları “Bağlaç olan de’yi, soru eki olan mi’yi ayıranlar ve ayıramayanlar” olarak ikiye ayırıyor.
Dilbilgisi hatalarını yapanlar için, Türkçeyi doğru kullanmak ve yazmak endişe edilecek, konuşulacak bir konu değil. Kullandığı konuşma ve yazı dili, anlaşmaya, konuşmaya yetiyorsa gerisi teferruat onlar için.
Sık sık duyduğunuz basit ifadeler, mesela “Ne kafası bu yeae?”lar, “Aaaynen-aaynen”ler “Neeet”ler de konuşmayı, anlaşmayı basitleştiren ve inceliği ortadan kaldıran ortak paydalar yaratıyor.
“Kim takar doğru Türkçeyi, anlaşıyoruz ya, yeter” hallerine kat çıkıyor...
Kaba, hantal, düşünmeye üşenen insanlara çoktan dönüştük, dilimiz de kendini insanına bir güzel uydurdu.
Adeta basit sesler çıkararak anlaşacağımız günlere doğru ilerliyoruz.
Dillerin doğduğu güne doğru tarihi geri saran bir süreç başladı herhalde.
Pek yakında bırakın de’leri, mi’leri ayırmak, konuşmak BİLE “teferruat” sayılacak ve biz buna hiç şaşırmayacağız.
Zira ulumak, miyavlamak, kişnemek veya anırmak iletişim kurmamıza yetseydi (ki pek yakında yetecek gibi görünüyor) “Valla bu kadarı da yetiyor ne uğraşıcam yea” diye düşünerek konuşmaya üşenen, sadece kişneyerek veya anırarak “anlaşan” insanlar ortaya çıkabilirdi.

Haberin Devamı

Sinema konuşarak izlenir
Artık sinema salonlarında film izlerken konuşmayanlara “Aa! Niçin konuşmuyorsun? Lütfen sen de konuş. Lütfen sen de yorumlarını bizden esirgeme” diyeceğimiz güne çok yaklaştık.
Kim derdi ki sinemada sessizce oturup film izleyebildiğimiz günleri “Ne güzeldi eskiden” diyerek hatırlayacağız?
Evet sevgili sinema adabı bilen Habitus okuru, ne yazık ki bugün bir sinema salonunda dünyadan kopmak ve izlediğin filmden keyif almak mümkün değil.
Sahne sahne yorum yapanlara, dramatik anlarda “Vah vaaaaah” diyen teyzelere, küfürbaz ergenlere, aşklarını sinema salonunda konuşarak perçinleyen çiftlere katlanmak zorundasın, çünkü bu “yeni normal”...
Ha illa “Film sinemada izlenir” diyorsan, çok stratejik davranman gerekiyor. Mesela filmi popüler olduğu zamanda değil, rüzgarı bitince izleyeceksin.
Hafta sonu asla sinemaya gitmeyeceksin. Yoksa sinemada altın günü ortamına katlanman gerektiğini peşinen kabul edeceksin...
Sinema adabı denen “fuzuli” mesele, Türkçenin doğru kullanımı gibi, toplumsal hafızamızdan silindi. Artık konuşanı değil, konuşmayanı ayıplayacaklar neredeyse.
Eh, “Normal olan sinemada susarak film izlemektir” diye bir konu dünyamızda var olmadığı için çevrenizdekileri uyarmak da beyhude.
En fazla size “sus” dediğiniz için had bildirirler (Örnek: “Sana mı sorcam be”) veya kendi kendilerine “Allah Allah... Niye susmamı istiyor ki bu? Ne güzel sohbet ede ede film izleyoz” gibi beyninizde şimşekler çaktıran cümleler kurabilirler.
Öyle cümleler duyduğunuzda ne cevap vereceğinizi, ne söyleyeceğinizi şaşırırsınız.
Lafa “Şimdi sinemada susmak lazımdır çünkü....” diye başlayacak gibi olur, susarsınız.
“Canım, şimdi toplumsal yaşam dediğimiz...” diyecek olursunuz, yine susarsınız.
Birden durursunuz; hiçbir cümle “sinemada susulur”u ona anlatamayacaktır esasında, onu fark edersiniz... “Dünya gaz ve toz bulutuydu” kadar gerilerden başlasanız bile “KUZEY de mi yoktuuu:(((( ns yaa innmyrm:(((” diyebilecek potansiyeli görürsünüz...
İşte o anda bir yorgunluk çöker üzerinize...
İyisi mi, siz bunlara alışın. Şaşırmayı bırakın. Artık vaziyet böyle...

Yazarın Tüm Yazıları