Paylaş
Selülitlere, iki gram yağa, saçlarımızdaki beyazlara savaş açıyor, kendimizi asla olduğumuz gibi kabul etmiyor, sonra da bir kadının, sanki bir eşyaymışcasına “bozuk” tarafları gözler önüne serilmesine şaşırıyoruz. Şaşırmak demeyelim de aslında, alınıyoruz, bozuluyoruz, bu durumu adaletsiz buluyoruz.
Peki soralım o zaman: Neden bunu her zaman yapmıyoruz?
Neden saçımızı kendi rengiyle, popomuzu selülitleriyle, tırnaklarımızı kendi rengiyle bırakamıyor, bir erkek gibi sabahları yüzümüzü yıkayıp ofise gidemiyoruz?
Peki güzelliğin yüceltildiği, “ulaşmanız gereken nokta, budur” diye sunulduğu bir düzeni değiştirebilir miyiz dersiniz?
Daha da ötesi, dünya, halihazırda işleyişte olan sistem, bu düzeni değiştirmemize izin verir mi?
Hiç sanmam.
Size nedenini söyleyeyim: Çünkü güzellik normalleştiğinde, ortalamaya dönüştüğünde, güzellik kavramının o ulaşılmaz, buğulu, uğrunda büyük bedeller ödenen doğası kayboluverdiğinde, dünya tersine dönerdi...
Yaşadığımız dünya, güzelliğin yükselen doğasını korumazsa, çirkin olan daha da göstermez ve “düzeltilmesi gereken bir sorun” haline dönüştürmezse, çarkın bir dişlisi kırılır...
İşte tam da bu yüzden yüzden her zaman bir “rüzgar” yaratmak lazımdır...
Bu rüzgarlar sonuna kadar esecek...
O yüzden selülitinizle barışmak için hiç çalışmayın, zira dış dünya buna inanın hiç bir zaman müsaade etmeyecek.
“Gerçek kadın” oyunu
Bir ara popüler olan “olduğunuz gibi güzelsiniz” diyen, reklamlarda “gerçek” kadınları kullanan kampanyalar niye yok dersiniz?
Peki arada sırada “artık sıfır beden model kullanmayacağız şekerim” diyen moda dergileri ortaya çıkıyor; sonra niye yeniden 4,5 yaşındaki kızlar gibi görünen modelleri pohpohlamaya geri dönüyorlar?
Çünkü “güzellik” denen kelime, sözlüke okuduğunuz açıklaması kadar tatlı değil günümüzde.
“Güzellik”in, yaşadığımız dünyadaki görevi, önce bizi kendi güzelliğimize inandırmak, ardından ulaşılmaz olanı pompalamak, sonra da ikisi arasında oluşan basınç farkı sayesinde bir takım meteoroloji olayları yaratmak.
Mesela, şimdi vakit yaz. Selülitleri gösterip tu kaka deme zamanı.
Emin olun bir süre sonra, havalar soğuduğunda “olduğunuz gibi güzelsiniz”, “bodur tavuk her dem taze” kampanyaları gelecek, reklamlarda “gerçek” kadınlar göreceğiz, hatta kadın dergileri kendimizi sevmemizi söyleyen konular yapmaya başlayacaktır.
Bu mekanizmadan yola çıktığımızda, kadın bedeni ile ilgili algılarımızın da çoktan değişmş olduğunu kabul etmemiz lazım.
Her ne kadar “güzellik içimde” “popomdaki selülit değil, gamze” desek de, güzellik kodlarımız tamamen dış dünyanın bizi nasıl algıladığıyla ilgili. Ne yazık ki “olduğumuz gibi güzeliz”, dönem dönem ortaya çıkan tatlı bir furya olarak kalmayı sürdürecek.
Ulaşılamayana ulaşma
İster kabul edin, ister etmeyin ama gerçek şu: “Ulaşılamayana ulaşmaya çalışma” yolculuğumuzun bir anlamı kalmadığında önemli onay mekanizmalarından biri yok olur.
Dış dünyanın güzellik normları aşağılara düştüğünde, güzellik sıradanlaştığında, ulaşılamayan değer yok olduğunda, yaşadığımız dünya başka bir dünyaya döner...
Bu düşünce doğrultusunda; ne yazık ki bilinçaltımıza yerleşen güzellik kodları bize hiçbir zaman iyi şeyler söylemeyecektir.
Eğer meselenin farkına varmazsak, kendimizi aynada bir türlü “normal” görmememeyi sürdüreceğiz.
Dış dünya, bedenlerimizi algılayışımızla ilgili sıkıntı yaratmaya devam edecek.
Aynada, olduğumuzdan başka insanlar göreceğiz.
Dönem dönem ortaya çıkan selülit, sarkmış et, fazla kilo sahiplerini de ne yazık ki sistemin sürekliliği için lazım olan kurbanlar olarak izlemeye devam edeceğiz...
Paylaş