Paylaş
Seçmen “Aman Allah’ım bu bayraklar... Bu afişler... Sanırım büyülendim, aşırı etkilendim, bir anda bu bayrakları görünce bütün düşüncelerim değişti oyumu x partisine vereceğim” diyecek ya...
Hoparlörden çıkan o cızırtılı müzikle birlikte coşan duygularını kontrol edemeyecek ve x partisiyle arasında engellenemez bir aşk doğacak.
Tüm partiler birleştiler, “Şehirlerimiz yeterince çirkin değil, daha nasıl çirkinleştirebiliriz?” yarışına girdiler.
En çok bayrak ve afiş asan, en çok gürültü yapan en “görünür” oluyor tabii, insan istemese bile her gün gördüğü insana yakınlık duyarmış hani, tüm partiler birleşmiş “zorla sevdirme” oyunu oynuyorlar.
“En çok bizi görün ki, seçim günü o kabinde eliniz bizim partiye gitsin” diyorlar.
İnsan beyni dediğimiz mekanizma, tanıdık olana meyleder. Bilinçaltı, en çok maruz kaldığı tanıdık görüntüleri kendine yakın bulur, onları seçer.
Bu konuyla ilgili önemli çalışmalar yapmış sosyal psikoloji uzmanı Robert Zajonc, “Ne kadar çok görürseniz, o kadar çok seversiniz” der.
Periyodik olarak yapılan “En çok güven duyulan isimler” araştırmalarını hatırlayın.
Her sabah izleyici karşısına çıkan birini halkın “en güvenilir” bulması, topluma getirdiği faydadan elbette değildi.
Her gün televizyondan akıllara kazınan kişilere duyulan doğal yakınlık, “güven” hissiyle pek kolay karışıyor.
Bayrak, gürültü ve görüntü kirliliği de benzer biçimde ilkel beyne hitap ederek oy kapma peşinde olan partilerin seçim öncesi çırpınışları.
Halbuki gerçek bilgi toplumlarında, bu iptidailiği göremezsiniz.
Oyu, bayrak asmak ve afişlerle “surat”ları vatandaşın aklına kazımak gibi şark kurnazlıklarıyla değil, sadece ayakları yere basan projelerinizle, plan ve fikirlerinizle alırsınız.
Bizdeki bu ilkel psikolojik oyun para israfından, zaman israfından, görüntü kirliliğinden, rahatsızlık vermekten, insanları aptal yerine koymaktan başka bir şey değil...
“Çirkinlik” adına ne ararsanız var.
Ama görünüyor musun? Görünüyorsun.
Vatandaşın bir caddede yürürken ellerinle kulağını kapatacak vaziyete getirip “Bu gürültüyü çıkaran kim ya, kim?” diye kafasını çevirmesini sağlıyor musun? Evet.
Pazar günü bile avaz avaz seçim minibüsleriyle çocuk, hasta, yaşlı düşünmeden rahatsızlık veriyor musun? Evet.
İnsanların aklına kazınıyor musun? Evet.
Eh, çağımızda böylesi makbul.
Hiçbir iş yapmasan bile en görünür sen olacaksın, rahatsızlık vereceksin, ne olursa olsun gürültü yapıp kafaları kendine çevirtmeyi başaracaksın ki gündemden düşmeyesin.
Zaman şov zamanı.
İçi boş işler, cilalı kabuklar zamanı.
Parti minibüsleri ve etrafta asılı bayraklar, afişler tam da dönemin simgesi gibi. Çirkinliğin tavan yaptığı, işe değil cilaya bakıldığı, kanun kural tanımazlığın yeni normal olduğu, en çok ses çıkaranın en az donanıma sahip olduğu bugünün simgesi gibi...
En hayati işlerimizin bile bilgiyle, deneyimle, donanımla değil, ilkel güdülerle, rastlantılarla yürüdüğü/yürütüldüğü bugünün bir özeti gibi...
Paylaş