Paylaş
Hayattaki fazlalıklardan kurtulmak, bunun içine sahip olunan eşyalar dahil, fonksiyonsuz ilişkiler dahil, işe yaramayan ne varsa hepsini tek tek çıkartırsınız hayatınızdan. En azından bunu yapmayı düşünürsünüz ama zordur.
Bu arada, öyle “Şu arkadaşım bana iyi gelmiyor, hayatımdan çıkarayım”lara kadar gitmeye gerek yok bu arada, daha YOĞURT KABI veya TEMİZ PLASTİK POŞET atarken vicdan hesaplaşması yapıyoruz, bünye tutumlu. Eh, neticede müsrif olmamayı mutfak dolaplarından kafamıza yoğurt kapları düşerken ve poşet dağları içinde yüzerken uygulamalı olarak öğrendik. Tuğlalarımızın temelinde “Atma, lazım olur” var. Dönüştürmek sonradan girdi hayatımıza.
Şu anda lütfen mutfak ıvır zıvır çekmecenizi açıp karıştırın ve oradaki en “Atmayayım lazım olur” objesini çıkartıp bulun. Sadeleşmek için iyi bir “uyanış anı” olabilir. (Benimki bir sürü manasız vidaydı. Ne yapacaksam o kadar vidayı!)
Sadeleşmekteki amaç nedir? Daha basit, önceliklerinizi daha net belirleyebileceğiniz bir hayat yaşamak, o hayatın daha kolay akması... “Hayatım akmıyor, evden dışarı çıkmam bir buçuk saat sürüyor, işleri sıraya koyamıyorum, önemli konuları unutuyorum” diyorsanız etrafınıza bir bakın. Çekmecelerinize, gardırobunuza, çalışma masanızın üstünde olanlara... Bir “çöp dağı” hissi ile karşı karşıyaysanız, bu düzensizliğin sizi nasıl yavaşlattığını tahmin bile edemezsiniz. (Bakın, bir vidadan nelere geldik.)
Şaka değil, dağınıklık insanın ruh haline, dolayısıyla hayatına da yön veriyor. Bu hafta sonu evdeki tüm fazlalıkları atmaya, evin her köşesini düzenlemeye ayırın vaktinizi. Bakın sonraki haftalarda neler değişiyor... “Karmaşa” hissinin hafifleyeceğinin garantisini veriyorum.
Bu konunun bir uzmanı var, Marie Kondo. Kondo, temizlik ve organizasyon uzmanı bir Japon. “Bunun da uzmanlığı mı olur?” demeyin, var. Kondo, sadece eşya, ev, ofis düzeni değil, hayatınızın her alanına yayılacak uzun vadeli kalıcı bir “sükunet hali” yaratmanıza yardımcı oluyor. Türkçeye çevrilen kitabının adı “Hayatı Sadeleştirmek İçin Derle, Topla, Rahatla”... Önerilerine göz atın, sizi büyük bir yükten kurtaracak.
Kondo, sahip olduklarınızın 3’te 2’si fonksiyonsuz/ gereksizdir” diyor. Ne var ki, çevrenizde bulunan çoğu eşyayla duygusal bağ kuruyorsunuz, esas sorun bu. Bir noktada bu bağ, size sahip oluyor. Sahip olduğunuz eşyalar, size sahip oluyor bir bakıma. Kendi küçük alanınız kadar algılıyor oluyorsunuz hayatı. Çok eşya, gereksiz eşya, bakış açısını, hayat algısını daraltan bir faktöre dönüşüyor.
“Minimalist”ler
Maddi durumları gayet yerinde, iki beyaz yakalı Amerikalı, Joshua Fields Milburn ve Ryan Nicodemus, 30’lu yaşlarına yaklaştıklarında, onları mutlu edecek her şeye sahip olduklarını düşünüyorlardı: İyi bir iş, iyi kazanç, büyük bir ev, bir dolu eşya, lüks bir araba...
Fakat bunlar mutluluk getiren faktörler olmamıştı, hâlâ aşırı çalışıyorlar, stres ve endişe seviyeleri tavanda, iyi kazanıyorlar ama sürekli borçlular, yalnız hissediyorlar...
Radikal bir karar alıyor ve işlerini, “Beni ben yapar” dedikleri her şeyi, eşyalarını, yaşadıkları yeri bırakıp bir valizle yaşayabilecekleri kadar sadeleşiyor ve bundan sonraki hayatlarını sadeleşmeye, bunun insanlardaki uzun vadeli etkilerini anlatmaya ve uygulamaya adıyorlar. (Web sitelerine bir göz atın, theminimalists.com. Ayrıca Netflix’te izleyebileceğiniz, kendi hazırladıkları belgesel ve yazdıkları kitaplar var.)
“Sadeleşme” deyince akla sadece eşyaların geldiğini ancak bunun bir yanılsama olduğunu söylüyorlar. Yaşam alanlarından başlayarak tüm hayata ve ilişkilere yayılacak bir sadeleşmenin insanı özgürleştirdiğini anlatıyorlar. “Yeni deneyimlere, yeni fırsatlara, öncelikleri sıralamaya ancak bu şekilde ulaşabiliriz” diyorlar.
Spotify’da podcast’leri de var Milburn ve Nicodemus’un. Son derece ilham verici iki genç adam olduklarını söylemeliyim.
Eğer eşyalarla gereksiz bağ kurduğunuzu düşünüyor ve fonksiyonsuz ilişkiler kuruyorsanız kendilerine “The Minimalists” diyen bu iki genç adam ve Japon düzen kraliçesi Marie Kondo, güzel kapılar açıyor.
Paylaş