Paylaş
Yeni yıl umutlarından, güzel geçen bir yılbaşı gecesinden, güzel şeylerden bahsedecekken katliam konuşuyoruz.
Katliamın aldığı canların acısı dinecek gibi değil.
Daha önceki saldırıların acısının dinmediği gibi, bu da dinmeyecek. “Hayata devam ediyoruz”, “Teröre verilecek en büyük cevap hayata devam etmektir” diyoruz ama hayır efendim, edemiyoruz.
Sokağa adım atsak, bu basit eylem bile içinde can tehlikesi barındırıyorsa, nasıl devam edecekmişiz hayata?
Mecburen ediyoruz tabii, işine giden sokaklardan geçiyor, dışarıda yemek yiyoruz, toplu taşıma kullanıyoruz, şehrimizde yol yapıyoruz, bunlar kaçınılacak durumlar değil. Belki bir akşam arkadaşlarla toplanıp bir yerde eğlenmeye gideceksek vazgeçiyoruz, “Evde olalım, maksat beraber olmak değil mi” diyoruz.
Eğer bu terörün amacına ulaşmasıysa, ulaşmış olmalı.
Terörün amacına ulaşmaması için biz vatandaşların “İnadına hayata katılacağız, gezeceğiz, dolaşacağız” ısrarı maalesef terörü bitirmeye yetmiyor. Bu ısrar önemli, ama yetmiyor.
Terörü bitirebilecek tek faktör, siyasetçilerin kınamaktan öte yapacakları hareketler, alacakları kararlar, uygulayacakları stratejiler.
Onlar sadece kınamaya devam ettikçe bu saldırılar biz sokağa çıksak da çıkmasak da “inadına” hayata katılsak da katılmasak da sürecek.
Bizim hayata katılmaya devam etmemiz şu açıdan önemli: Gündelik hayat konusunda “normal” eşiğini düşürmemek.
Bundan birkaç sene önce yılbaşında sokak partilerinde eğlenirdi insanlar.
Kimsenin gelip sokakta ateş açabileceğini, bomba patlatabileceğini düşünmezdiniz.
Şimdi sokak partisinin s’sini konuşmazsınız bile.
Böyle bir seçenek yok artık.
Bu da “eşik”in değiştiğini gösteriyor. Normal anormal oldu, artık “sokakta eğlenmek” diye bir seçeneğiniz yok.
Eğer sokaklarda eğlenmeye devam eden olsaydı, turistlerin yoğun olarak bulunduğu ilk sokak partisi ilk hedeflerden biri olabilirdi.
Şimdi eşik değişti, sokakta parti yapan yok, eğlenceler yüksek duvarlar arkasında.
Dolayısıyla hedef, yoğunlukla turistlerin bulunduğu ve batılı hayat tarzına sahip olanların eğlendiği yerler oluyor.
Bugün Reina, yarın kim bilir neresi...
Bir noktada insanlar buralara da gitmeyi bıraktı diyelim.
Yine eşik değişince ne olacak?
İnsanlar bir araya gelmeyi bırakmayacak, toplandıkları evleri, onların gözüyle “günah mekanlarını” basacak gözü dönmüş katiller.
Sokağa çıkmayı, her zaman yaptığımız işleri yaptığı sürdürmek işte bu yüzden önemli.
“Eşiği” düşürmemek için. Biz, siyasetçilerin kınama mesajları vermekten daha etkili bir aksiyonda bulunmadıkları, her an bir teröristin gelip bulunduğumuz yeri patlatabileceği bir yerde, sırf yaşam alanımız daralmasın diye kendimizi tehlikeye atarak günlük hayatımı sürdürme ısrarındayız. Hâlâ, ısrarla.
İşte bu yüzden kutuplaşma tehlikeliydi
Reina’ya olan saldırı elbette tesadüf değil.
Saldırıdan sonra yakınlarını arayanlara Twitter aracılığıyla atılan iğrenç mesajları, “oh olsun”ları görmüşsünüzdür.
Bu tip saldırıları düzenleyen katiller, hazır toplum kutuplaşmışken ve mümkün mertebe siyasi çıkarlar yüzünden ayrıştırılmışken, bu “ayrışma atmosferini” çıkarları için kullanma yolunu buluyorlar.
Belki insanları fiziksel olarak kendi saflarına militan olarak katmıyorlar ama düşünce bazında “Bakın, sizin karşı çıktığınız hayat tarzını ortadan kaldırmaya çalışıyoruz” mesajı vererek, kendilerine olan sempatizanlığı artırmaya çalışıyorlar.
İçki içilen, yılbaşı kutlanan, kızlı erkekli, kentli eğlence sunulan bir yerdeki “ahlaksızlığı” ortadan kaldırıyoruz diyorlar.
İnsanları hayat tarzı, inanç üzerinden ayrıştıran siyasi politikaların olduğu bir ülkede, insanlar yeterince ayrıştığı için, Reina’daki katliamı alkışlayan, hatta alkışladığını saklamayanlar çıkabiliyor.
Oysa biz, insanların hayat tarzı konusunda birbirine karışmadığı, herkesin kendi inancını, inançsızlığını, Batılı hayat tarzını, Doğulu hayat tarzını, farklı düşünce ve siyasi görüşünü dostluk içinde bir arada barındırdığı bir ülke olmasını istiyoruz.
Kutuplaşma en çok niçin tehlikeliydi biliyor musunuz?
Bir terörist grup, şiddet ve öfke üzerinden insanların inançlarını suistimal edebilir, ölüm saçabilir ve toplumda alkışçı bulabilir diye.
Ayrıştırıcı dil işte bu yüzden çok tehlikeliydi.
Sırf “bana benzemiyor” diye bir katliama “Oh olsun” diyebilenler yetişir bu iklimde diye tehlikeliydi. Yetişti.
Geçmiş olsun.
Paylaş