KONDA ve Kültür Üniversitesi işbirliği ile yapılan ‘Türkiye Gençliği Araştırması’ sonuçlarına göre para ve güç, genç kardeşlerimin öncelikli mutluluk sebebi olarak ortaya çıkmış.
Ben de siz sevgili gençlere diyeceğim ki “belli bir yere kadar para seni mutlu eder...” Hiç öyle “sevgidir bizi mutlu eden” geyiklerine girmeyeceğim, zira geçim derdi hiçbir şeye benzemez. Lakin şöyle de bir gerçek var: Paranın insanı mutlu etmesinin bazı şartları bulunuyor sevgili hesabını bilen Habitus okuru. Genellikle sanılır ki, çok para matah bir şey. Ne kadar fazla, o kadar iyi. Değil aslında. Peki biz neden çok paranın güç ve mutluluk getireceğine inanıyoruz? Öyle sanmamızın elbette bir sebebi var, “karşılaştırmalar dünyası”nda yaşamamız. Kendini aşağı yukarı eş gördüğün adamın standartları farklılaşmaya başladığında, bunu otomatik olarak bir sosyal statü değişimi olarak görüyor ve sen de eş koşullara ulaşmak için çabalamaya başlıyorsun. Yani özetle banka hesabının şişkinliği, dolayısıyla sahip olduğun mallar ve hayat standardın sosyal statü sembollerin. Eskiden öyle değilmiş tabii. Mesela bilir misiniz ki, Osmanlılar zamanında halk, şaşaalı saray hayatına özenmezmiş. Bilirlermiş ki, imparatorluğun başına geçmesi, saraylarda yaşayabilmesi için elzem olan koşul, çok çalışması değil, padişah soyundan gelmesi. Doğuştan gelen özelliklerin yoksa, sınıf değiştiremiyor, o “çok seçilmiş” adamların hayatını yaşayamıyorsun. Halk, dolayısıyla hiç özenmiyorlarmış saray hayatına. Fakat şimdiki sistemi düşünün. Çok çalışır, kafanı kullanırsan dünyanın tüm imkanları ayaklarına serilir. Çok para da kazanırsın, sıfırdan hayat kurup kendi şirket imparatorluğunu yaratır, hatta bir saray yavrusu da yaptırırsın. Temelde herkesin hayat yarışına aynı yerden başladığını varsaydığımız bir sistem içinde olduğumuzdan ötürü paranın mutluluk getirdiği varsayımına ulaşabiliyoruz. Fakat o iş o kadar da basit değil. Bir sene önce NTV Yayınları “Hayat Kitabı” isimli bir kitap çıkarmıştı. Bu bir kişisel gelişim, “farkındalık” kitabı filan değil. Bilim adamlarıyla röportajların yer aldığı, hayatla ilgili ne konuşuyorlarsa, o konunun uzmanı olan bilim adamlarının görüşlerini bulabileceğiniz, süper bir başucu kitabı. Çevirisini hayli sıkıntılı bulsam da, arada çıkarır okurum. Gençlerimiz “mutluluk için güç ve para lazımdır” deyince, derhal oradaki bir röportajı hatırladım. Hepsini yazamam elbette ama meseleyi kısaca özetleyen cümleler aktarayım, güzel bir fikir vereceğini düşünüyorum: “Para, seni yoksulluktan orta sınıfa çıkarıyorsa, mutluluk parayla satın alınır. Fakat orta sınıftan üst sınıfa çıkarıyorsa, mutluluk parayla satın alınmaz. Para, insanların hayatlarını değiştirdiğinde, onlara emniyet sağladığında, yiyecek ve barınak verdiğinde, “başıma ne gelecek?” diye endişelenmesine gerek kalmadığında, tıbbi bakım için endişelenmesine gerek kalmadığında, para epey büyük bir fark yaratır. Biz ?ki bu çalışma büyük oranda psikologlara değil, iktisatçılara dayanıyor-, parayla mutluluk arasında bağıntı görüyoruz.” Ama... “Servetin göze çarpan birkaç laneti var. Biri şu: Biliyorsun, bir kadeh şarap kendini iyi hissetmeni sağlar, iki kadeh şarap kendini harika hissetmeni sağlar ama yüz kadeh şarap yüz kat daha iyi hissetmeni sağlamaz. Kendini kötü hissedersin. İşte, servetin lanetlerinden biri hayal kırıklığıdır.” Yani seni konfor noktasına ulaştıran miktardan sonrası mutluluk getirmiyor. Herkesin konfor noktasının farklı olduğunu da söylemeye gerek yok herhalde. Politikanın, para-kazanılan mutluluk dengesi konusunda nerede olduğuyla ilgili kısa bir bölüm var, son cümlesini aktaracağım, çünkü pek manidar: “Her bireyin mutluluğun parayla arttığı dönemi yaşama imkanı veren politika, şüphesiz en çok insan için en fazla mutluluğu yaratmanın en iyi yoludur.” Yani “mutluluğun parayla arttığı dönem” sırasında, evet, parayla saadet oluyor. Fakat belirli bir düzeyden sonra para-mutluluk eğrisi yükselmiyor.