Paylaş
Umarım seni eğlendirebilirim bugün.
Belki de kızdırırım, kim bilir? Veya gülersin bana, kahvaltı ederken kahkaha atarak, karnını tutarak.
Ya da yüzünde müstehzi bir gülümseme oluşur, “Amaaaan” der, sayfayı çevirirsin. Bilemem. Ama her ne sebepten ötürü bu satırları okuyorsan, teşekkür ederim. Vallahi bendeniz, dört senedir, salıdan cumartesiye her gün bu sayfalardayım, her zaman beklerim efendim.
Diyorum ki, her gün hayatın içinden çeşitli konuları masaya yatırıyoruz, gülüyoruz, eğleniyoruz... Bugün de seni yatıralım, ne dersin?
Hazırsan başlayalım:
* “Merhaba sevgili Habitus yazarı”cılar: Tatlı mail’leriyle, ortak hissettiğimizi düşündükleri durumları, güzel fikirlerini ve düşüncelerini dile getirenler... Onlar ne yapar, biliyor musunuz? Bu satırları okurken ne hissediyorsa, aynen o duygularla yazar, onlara hissettirdiklerimi, bana geri yansıtırlar. Mutluluk verirler, mutlulukla beslenirler. Kötü bir gün geçiriyorumdur mesela, günümü aydınlatırlar.
* “İlk defa okudum, bundan sonra hep okuyacağım”cılar: Kendinden bir şey bulmuş, okuduğu onu yakalamış, bundan sonra bu sayfada hep duracak, ne mutlu bana.
* “Normalde hiç okumam da, denk geldim”ciler: Genelde bir mail böyle başlıyorsa gerisi iyi gelmez. Eleştirecektir. Eleştirmekte bir sakınca yoktur ama normalde okumadığını ayrıca belirtmek ister, çünkü bu şekilde kendini iyi hisseder.
* “Arkadaş gibi” hissedenler: Düzenli olarak okurlar. Bir gün ses çıkarmadan kaybolursam, tatlı tatlı hesap sorarlar. Bazen kızarlar, aba altından sopa sallarlar ama o da “can arkadaş” gibi hissetmekten ileri gelir. Korurlar, kollarlar.
* Meseleleri yanlış anlayanlar: Bilhassa kadın ve erkeklere dair gözlemlerin bulunduğu, mizahi öğelerin ağır bastığı yazıları siyasi haber ciddiyetiyle okur ve “Erkek/kadın düşmanı seni, sizin gibileri biz iyi biliriz!!” diye mail gönderirler. Tehdit bile edenler çıkar aradan. Kelebek’i siyasi yayın, bizleri de propaganda yazıları yazan köşe yazarları zannetme yanılgısına düşerler. Yorarlar.
Bazen de saf bir kız çocuğu tadında yazarlar. İşte onlar çok tatlıdırlar...
Nefretçiler... Önyargılılar...
* Önyargılılar: Kendi kafasında oluşturduğu karakteri yazılarını okuduğu kişi sanır, bunu da ayda bir-iki kere şöyle bir okuyup, o günler denk gelen konudan “yazar profili” çıkarmak suretiyle yapar. Okuduğu yazıların sahibiyle ilgili şahsi fikirlerini “biyografi” niyetine bulduğu her yere döşenir. Genellikle yazarı etten kemikten bir insan değil, hamurdan yapılmış bir “figür” zanneder. Çeşitli yerlerden “vurmaya” çalışır, fakat konuları şahsi önyargısının etkisi altında ve yazar hakkında sahip olduğu (çoğu da yanlış olan) bir lokma bilgiye dayanarak yaptığı için onu da beceremez.
* Nefret etmek için okuyanlar: Herkesin gözü önünde yapılan her meslekte vardır “nefretçiler”. Enerji çalarlar, mutsuzluk verirler, çünkü nefret etmek için okurlar. Tarz uymaz, hayatlar uymaz, paylaşılanlar, konular uymaz... Sevmez, elektrik tutmaz ya da kendine yakın bulmaz. Her yazar da herkese hitap etmez (edemez), dolayısıyla “uyuşmazlık”ta bir anormallik yoktur. Anormal olan, kişinin, sevmediği insanların yok olmasını istemesidir. O sevmediği için “kötüdür”. Kendi algısını, “genel kanı” zanneder. Sayfayı çevirmek yerine okur, okur ve daha çok sevmez ve daha çok hırslanır. İnsan dediğin sevdiklerine yakın, sevmediklerine uzak dururken, o sevmediklerine yaklaşır, rahatsızlık verir. Sevmeyeceğini bile bile, yine de tercih hakkını okumaktan yana kullanır, çünkü nefretten beslenir. Mutsuzluktan hoşlanır. Nefret söylemlerinin bir numaralı kaynağıdır...
Paylaş