Paylaş
“Ay bıktım nerede bu eski bayramlar lafından!” demeden önce dur bir düşün. Neredeler sahi?
Biliyor musunuz, aslında tüm “eski tip bayramlar” hepimizin içinde bir yerlerde duruyor, bir yere gitmiş değil. Fakat koşullar itibariyle, içimizden dışarı çıkmaya korkuyor. Çünkü onu eskisi gibi yaşamamıza mani olan bazı durumlar var:
? Mesela, bayram ziyaretlerinde cep telefonu en büyük sorun. Salonda topluca oturulduğunda, o ilk “Nasılsınız, iyiyim ya siz, hamdolsun yuvarlanıp gidiyoruz işte” cümlesinden sonra herkesin kilitlendiği bir sessizlik anı var ya. İşte o sessizlik artık daha fazla yaşanıyor.
Çünkü artık herkesin bir cep telefonu var! Ve lafı tükenen, daralan, sıkılan hoooop hemen o telefona sarılıveriyor. Hesapta bayram ziyareti, herkesin kucağında bir telefon. Kafalar eğilmiş, oturur pozisyonda beş dakikalık saygı duruşu pozisyonu almış önümüze bakıyoruz. Bundan böyle öneriyorum, evlerimizin girişine bir “cep telefonu sepeti” asalım. Her nasıl evlere girerken ayakkabılarımızı çıkarıyorsak, cep telefonlarını da bu sepete atıp öyle girelim. Bayram ziyaretinde cep telefonuna son!
? Bayramda yaşanan o “herkes tatile gitti, şehir rahatladı” cümlesi var ya. Yalan. Bayramın ilk günü Boğaziçi Köprüsü’nden Asya’dan Avrupa’ya geçmek isteyenler çıldırdı. “Buranın açılacağı yok, Fatih Sultan Mehmet köprüsüne sapayım bari” diyenlerden hâlâ haber alınamıyor. Sanırım sıkıntıdan paralel evrene geçiş yaptılar.
? Artık “Bayramın 1. Günü büyükleri ziyaret etme telaşı pek yok. Zaten telaş edecek bir durum da yok, zira “Bayramda 5 gün Prag-Viyana-Budapeşte” olunca bayrammış, seyranmış, kimin umrunda, değil mi efendim.
Nefes almadan çalışan bünyeler her fırsatı tatil yapmak için kullanıyor biliyorum ama bu da ne yazık ki, eski bayramların havasını öldüren bir durum. Ninen elini öp diye seni bekliyor, sen Prag’da şato geziyorsun arkadaşım.
“İçten” kelimesinin içi boşaldı
? Güzel bir tebrik, çalan ev telefonu ve uzak bir şehirde hanidir görmediğiniz bir yakınınızın sesi... Bunlar eskiden bizi ne çok mutlu ederdi. Şimdi hayatımda sadece bir kere ev fiyatı sorduğum emlakçı, bir-iki kere yemek yediğim balık restoranı, kim olduğunu bilmediğim bir adam telefonuma SMS atarak bayramımı “en içten” dilekleriyle kutluyor. “Kalamış’taki kiralık evi soracaktım” ya da “Saat 8 için 4 kişilik masa lütfen” cümleleriyle “hayatlarına” –pardon- rehberlerine dahil olduğum insanlardan otomatik “içten” mesajlar alıyorum. “İçten” kelimesinin içi bir boşaldı ki sormayın.
? Ha, bir de şu “mail” meselesi var. Posta kutum, kim olduğunu bilmediğim, bana bayram tebriği gönderdiklerinin farkında bile olmayan insanların mailleriyle dolu. Bir e-posta sisteminde, adres defterinde bulunan tüm maillere “en içten bayram dileği” yollamak üç dakika bile almıyor çünkü. Ben de en dıştan hislerimle okuyorum hepsini. Nasıl da otomatikler. Nasıl da ruhsuzlar... Sonra diyorsunuz ki, nerede o eski bayramlar... Aslında oralarda bir yerlerde ama işte... Ortaya çıkmak istemiyor pek... Korkuyor.
Paylaş