Nefret kültürü (2)

Dün, internet ve internet sosyalleşmesinin hayatımızı nasıl değiştirdiğiyle başlamıştık. Bugün devam edelim...

Haberin Devamı

Toplum önünde iş yapan, oyuncusundan müzisyenine, gazetecisinden siyasetçisine, Twitter’da küfür ve kötü söze maruz kalan “ünlü”leri düşünelim.
Ne yazık ki bir tavır vardır bu konuda ve her zaman geçerlidir, bireyler genellikle bu “strateji”yi uygular: Küfürlü mail gönderen ya da Twitter’da “mention” ile sana ulaşan adama cevap verirsen, yani adam yerine koyarsan, küfür devam eder, iş tacize kadar varır. Ama cevap vermezsen, adam bir kere küfür etmiş olur ve olay biter. Adam rahatlar, unutur. Sen daha zor unutursun-ama nihayetinde unutursun.
Sosyal medyada var olan çoğu insan, bu “görmezden gelme yöntemini” tercih ediyor (ben dahil), dava açan pek yok mesela. Belki farkında değiliz ama nefret kültürünün “internet desteği” alarak büyümesine sebebiyet veriyoruz, dolaylı olarak.
Dün cehalet-galeyan kültürünün ne kadar tehlikeli olduğundan bahsetmiştik.
Cehalet-bastırılmış cinsellik-muhafazakarlık birleşimi de o kadar kötü. Mini giyen kadının edebini sorgulayanlar, televizyonda gördüğü her şarkıcıyı, oyuncuyu ‘yolludur’ diye yapış yapış bir önyargıyla değerlendirenler...
Size geçenlerde “taciz mail’leri”nden bahsetmiştim ya.
Düşünün artık, “Şort giyme özgürlüğümüzü dile getirdiğim bir yazıdan sonra, “Şort giyen kadın fahişedir, sen insanları fahişeliğe mi sevk etmeye çalışıyorsun” benzeri cümleler kurulan mailler aldığımı bilirim...

Haberin Devamı

Unutmayacağız unutturmayacağız!

Toplum önünde iş yapmak, çelik gibi sinirlere sahip olma zorunluluğunu getiriyor.
Cehalet destekli nefret kültüründen elbet payını herkes az ya da çok alıyor çünkü. Kendini korumak ve yapılmakta olan işi sağlıklı bir biçimde yapmayı sürdürmek için dayanıklı kalkanlar edinme gerekliliği ortaya çıkıyor.
Tabii bu nefret kültürü sadece cehalet destekli ya da “küfür” olarak çıkmıyor karşımıza. “Meramını makul bir dille anlatabilen adamın nefreti” de en az yukarıda bahsettiklerim kadar fena.
Örnekleri de sözlüklerde bol bol var.
Mesela bir sözlük yazarı benim eskiden katılmış olduğum bir yarışmayla ilgili olarak “Unutmayacağız, unutturmayacağız” demiş.
Be arkadaş, ben 99 depremi miyim, adam öldüren bayram trafiği miyim, terör saldırısında mı bulundum...
“Geçmiş hayatımda” porno filmde mi oynadım ya da sahtekarlık yapıp zengin mi oldum da “unutmayacağız, unutturmayacağız” diyorsun.
Unutma, unutturma ayrıca, bir itirazım da yok...
Var böyle bir güruh, bir adamı bir yerden tanıdı mı, -tanıdı mı derken ‘gördü mü’ diyelim, zira ona ‘tanımak’ denmez- ve bir kere yaftaladı mı, daha sonra başka bir yerde karşısına çıktığında, yapacağın herhangi bir işi kabullenmez.
Tabii ne mutlu ki insanın hayatı başkalarının kabullenişleriyle şekillenmiyor.
Sen bir hayat seçiyorsun, çok çalışıyor ve yürüyorsun, iş yapıyorsun, gerisi laf.
Böyle cümleler ise “hayatın gerçekleri” değil, uykusuz kalınmış gecelerin sonunda klavye aracılığıyla kusulmuş “nefret söylemleri” olarak sosyal paylaşım sitelerinde kalıyor sadece...

Ayıp eşiği

Haberin Devamı

Özete gelelim: İnternet ve sosyal medya, “ayıp” eşiğini düşürdü sevgili geçmişe değil geleceğe, haticeye değil, neticeye bakan Habitus okuru.
Nezaket, edep, adap, sosyal davranış kuralları gibi kavramların anlamı kökten değişti.
Ne dersiniz, sizce bunu değiştirmeye gücümüz yeter mi?
Not: Balayına gidemeyeceğim ve uzun tatil yapamayacağım bilgisine haiz olduğum gün bugündür sevgili tatile doymuş Habitus okuru. Ne yapalım, kısmet değilmiş. Madem hal böyle, iki gün daha müsaadenizi istiyorum, bari bir lokmacık uzaklaşayım kış gelmeden. Salı günü görüşmek üzere!

Yazarın Tüm Yazıları