Paylaş
Ben bunların hiçbirini sormuyorum, kim ne isterse yapsın diyorum.
Fakat...
Bazı çifte standartçılar, bazı hesap sorma meraklıları, kendileri haricinde herkesi eleştirenler, az nefes alıp vaziyete başka açılardan da baksınlar istiyorum.
Pek çok kişinin benimle aynı hisleri taşıdığını biliyorum, kendim ve benim gibi düşünenler adına şunları söylemek istiyorum:
1- Öyle bir hale geldik ki, sosyal medyada tepki vermeyince yaşamıyor, düşünmüyor, hissetmiyor sayılıyorsun. Öyle değil halbuki.
Kimi de en değerli anlarını kendine ve yakın çevresine saklıyor artık.
Bu, bir nevi “Kentten köye ters göç” gibi.
“Ne alakası var?” demeyin.
Hatırlarsanız eğer, vaktiyle ilk defa büyük şehirden kırsal alanlara ters göç başladığında büyük gümbürtü kopmuştu. Hayatını küçük bir kasabaya, şehirden uzağa taşıma cesareti gösterenlerin, şehrin kaosundan kaçanların haberlerini okuyorduk. İşte şimdi tam olarak bunun eşdeğerini sosyal medyada görmek mümkün.
Her anını, her hissini, her düşüncesini paylaşmak yerine en özel anlarını kendine saklayan bir kitle var.
En keyifli anını sosyal medyada paylaşmadığı gibi, en derin üzüntüsünü de ortalıkta yaşamaktan kaçınıyor.
Her türlü hayatın ortalıkta yaşandığı bir çağda, bundan kaçma arzusu, geriye çekilme ve en “değerli” olanı paylaşmaktan kaçınma, gayet anlaşılabilir. Dolayısıyla, “Eğer sosyal medyada paylaşımda bulunmuyorsan, duyarsızsın” gibi bir iddia geçerli olamaz.
Benzer biçimde “Eğer sosyal medyada paylaşımda bulunmuyorsan, demek ki hiç iyi vakit geçirmiyorsun”un geçerli olamayacağı gibi...
2- Bugüne kadar farklı ülke ve şehirlerde gerçekleşmiş pek çok acı olayda hızlı bir refleks göremezken, konu “medeni, modern dünya” olduğunda Facebook’un hızlıca tavır aldığını gördük.
Aynı hassas tavrı korkunç terör saldırıları nedeniyle büyük acılara sahne olmuş/olmayı sürdüren Ankara için, Afrika için veya Suriye gibi bir bölge için gösterseydi, belki farklı düşünürdüm.
Terörün artık belirli bir coğrafyanın sorunu olmadığını biliyoruz.
Dünya üzerindeki pek çok metropol, tehdit altında. Fakat verilen tepkiler, terör olayının hedef aldığı coğrafyaya göre değişiyor.
Bu ikiyüzlülük değildir de nedir?
Ha, “Her terör olayında da profile bayrak mı ekleyelim?” gibi bir soru gelebilir.
Facebook, büyük bir terör olayı için profile bayrak ekleme seçeneği tanıyorsa, evet efendim, dünyanın başka bir kısmında, başka bir talihsiz zamanda insanlar acı çekerken de bunu yapmalıdır.
Eğer yapmıyorsa, ancak “bazı” ülkeler için acı seferberliği yaratmak üzere harekete geçiyorsa, Facebook zamanın ruhunu anlamaktan yavaş yavaş uzaklaşıyor, o bile bugüne ayak uyduramıyor demektir.
Can Öz’e alkış
“Haksızsan da kabadayılığa devam et, asla özür dileme, çünkü özür dilemek güçsüzlüktür” hissi kültürümüze ne zaman sindi...
Hâl böyleyken, samimi bir özür gördüğümüzde, karşımızdakine teşekkür etmek istiyoruz, “Nadir bulunan bir insan türü” muamelesi yapıyoruz.
TÜYAP Kitap Fuarı’nda Can Yayınları standında çalışan görevliler tarafından kitap çalmakla suçlanan çocuğun hikayesini duymuşsunuzdur.
Duymadıysanız da şöyle özetleyeyim, kitap çalmakla suçlanan bir çocuk, stand görevlileri tarafından durduruluyor, üzeri aranıyor, çalmadığı ortaya çıkınca da çocuğun ailesiyle münakaşa ediliyor.
Klasik bir “haksız olsan da özür dileme” hadisesi.
Bu olayın üzerine Can Yayınevi adına yayınevi sahibi Can Öz, tüm sorumluluğu üzerine alarak, samimi bir özür içeren mesaj yayınlıyor.
“Bir daha benzer bir olayın tekrarlanmamasını sağlayacağım.
Rencide edilmek bir yana, Can Yayınları standına uğrayan her okurun huzurla yoluna devam etmesi gerekir.
Şimdiye kadar bunu sağladığımı düşünüyordum” diye hayal kırıklığının düzeyini dile getiriyor.
Can Öz’e bu samimi özründen dolayı teşekkür etmeli.
“Özür dilemek güçsüzlük değil, erdemdir”i, bunu bir türlü yapamayanlara gösterdiği için...
Paylaş