Paylaş
Önceden de rahatlıkla tahmin edileceği üzere kapısında her daim polis bekleyen bir sınıftı, gün boyunca münakaşası ve gerilimi eksik olmadı.
Genel olarak başında müşahit bekleyen sandıklarla ve sonuçlarıyla ilgili olarak şunu söyleyebilirim: Hepimizin elinde ıslak imzalı tutanaklar var. Bu da, bulunduğumuz sınıflarda sayımda bir usulsüzlük olmadığını gösterdiği gibi, ilçe seçim kurulunda verilerin girilişinde de sahtecilik yapılamayacağına işaret ediyor. Sosyal medyada elden ele dolanan “oy çalınacak” listelerine resmi evrak olarak bakanların sayısı az değilmiş, bunu gördük.
Benim görev yaptığım sandık başkanı, işini düzgün yapan genç bir kadındı.
Fakat oy sayımına “sandık başkanı sabıkalı” diyerek gelen bile oldu.
Listeler doğrudur veya yanlıştır, onu bilmem.
Fakat bu spekülasyonlar, elden ele dolaşan o listelerde haksızca adı geçen, dürüst, işini doğru yapan insanları da gereksiz yere töhmet altında bıraktı, burası da kesin.
Oy vermek, çoğunluk için beş dakikalık iş.
Fakat sabahın 7’sinde sınıfa giren, akşam saat 17’ye kadar sandık kurulu ve diğer müşahitlerle aynı odada, yüz yüze durmak zorunda olan kişi için bambaşka bir sosyal deneyim.
Öncelikle, 300 kişiden fazla insanla muhatapsınız.
Bir odada, farklı siyasi düşünce ve kimliklere sahip; öte yandan bu kimliklerini seçim günü yasağından ötürü kenara koymak durumunda kalan insanların iletişimine şahit oluyorsunuz.
Sandığın bulunduğu sınıfı, “sosyal deney odası” olarak tarif etmek de mümkün, orada bulunan herkes için benzersiz bir gözlem imkanı sağlıyor. Türkiye’nin bir bölümünün küçük bir sınıfa sığdırılmış hali bir bakıma.
Bu 15 metrekarelik alanda tüm gün yaşananlar, orada daimi olarak bulunan 10 kişinin iletişimi ve gidip gelen üç yüzden fazla seçmen, bizimle ilgili pek çok şey söylüyor. Seçim sonuçlarına şaşıranlardan mısınız, bilmiyorum.
Ben şaşırmadım.
Öncelikle, seçim öncesi süreçte adil koşullar olmadığı için şaşırmadım.
Devletin tüm imkanları bir parti için seferber edilmiş ve muhalif tüm sesler şeytanlaştırılmışken, farklı sonuç beklemek, hayalperestlik olurdu.
Tarafsız, bağımsız, tek amacı seçimlerin usulüne göre yapılmasını sağlamak olan Oy ve Ötesi gibi bir dernek bile bazı medya kuruluşlarında terörizm kelimesiyle yan yana getirildi.
Doğrular yanlış, yanlışlar doğru oldu.
Bile bile karalama haberleri yapıldı; yaşanan ölümlerde, acı olaylarda bile.
“Doğru” kelimesinin anlamı değişti aslında, dolayısıyla haber kaynakları bu yayınlar olan milyonlarca insanın gerçeklik ve “kaosa yönelik çözüm” algısı değişti.
Şaşırmamamın ikinci sebebi ise şu:
Değişmeyi reddediyoruz.
Bir grup, diğer grubu halktan kopuk olmakla itham ediyor.
Diğer kesim, karşısındakini küçümsemekten vazgeçmiyor.
Vazgeçmiyor arkadaş, vaz-geç-mi-yor.
“Delilik, aynı şeyi tekrar tekrar yapıp, farklı sonuçlar beklemektir” diyor Einstein.
Bunu, toplumumuzun pek çok kesiminin davranışları için söylemek mümkün.
“Hayat her zaman tozpembe değil” kitabının da yazarı olan ve sosyal medyada “Blogcu Anne” olarak tanınan Elif Doğan’ın da dün Twitter hesabında yazdığı gibi, “Bir kesime ‘cahil koyun’ damgası yapıştırmakla bir başka kesimi ‘kibirli elit’ genellemesine sokmak aynı sığlık.”
Öte yandan şu, reddedilemez bir gerçek olarak karşımızda duruyor: Dilinden ayrımcı kelimeler düşmeyen politikacılar sayesinde birbirimizden nefret eder hale getirildik.
Kimlikler bir kenara bırakıldığında, insanlar birbiriyle iletişim kurmaktan imtina etmiyor.
Konuşuyor, anlaşıyor, dostluk kuruyor ve birbirlerine en gerilimli anlarda bile sağduyulu yaklaşabilme gücünü buluyorlar.
Sandık alanının bizlere gösterdiği, budur.
Seçim gününde siyaset konuşmak yasaktı, fakat günlük hayatında bile insanları politikadan başka şey konuşmaz hale gelmiş bir ülkede kimlikleri bırakarak iletişim kurmak artık zor, bunu kabul etmek gerekir.
Dolayısıyla insanlar arasındaki gerilim, ancak siyasetin dili yumuşadığında değişecek.
İnsanlar arasındaki gerilim, ancak Türkiye’nin farklı renklerden oluşan bir ülke olduğunu –artık bir zahmet- kabul edecek ve sadece belirli bir yüzdenin değil, herkesin “Türkiye” olduğu mesajını verecek...
Herkesin hayatını “kendi destekçisinin hayatı” kadar dert edinecek politikacıların ayrımcı tavrı değiştiğinde değişecek.
Paylaş