Biliyorsunuz huyumuzdur, yepyeni bir fikir üretmek yerine halihazırda çok iş yapmış, başarısı kanıtlanmış işleri alıp içerik kopyalamaya ya da bizim topraklara adapte etmeye bayılırız.
Özellikle de televizyonda, diziler konusunda.
Kimileri başarılı oluyor, kiminin mayası bize pek tutmuyor fakat çok izlenen bir dizi olsa bile bu benim bünyede bir “izlemem ben bunu ya” tepkisi yaratıyor.
İşim gerektirmiyorsa, bir röportaj, bir konu, bir çekim söz konusu değilse bu “kopya” dizilere pek bakmıyorum açıkçası. Sadece “arak” olmaları fikri bile yeterince canımı sıkmaya yetiyor.
Bir-iki tane yüzde yüz Türkiye mamulü, bir o kadar da “eh fena değil” diyebileceğimiz kopya başarılı yapım olmasa işin iyice tadı kaçacak...
Hatırlarsınız, çok fazla televizyon kanalının bulunmadığı, internetin henüz hayal olduğu yıllarda Amerika’da yayınlanan kimi popüler dizileri biraz rötarlı olsa da izlerdik. Bunların başında gelenlerden biri Evimiz Hollywood’da, yani orijinal adıyla Beverly Hills 90210’du. Yakın bir zamanda bu dizinin, yeni oyuncular ve konularla “yeni nesil versiyonu” çekildi.
Zaten bir süredir Amerika, 90’ların yapımlarını yeniden keşfediyor.
Yeni Evimiz Hollywoood’da, eskiden yarattığı büyük patlamayı yaratamadı. Dizi kötü değil elbette, sadece Evimiz Hollywood’da değil de başka bir dizi gibi. Patlama yaratmaması çok acayip değil aslında, insan alıştığı yüzleri, alıştığı tadı arıyor, belki de o diziyi izlediği yılların duygusunu tekrar yaşamak istiyor...
Ben de bu yeni dizinin ilk bölümünü izlerken, 13-14 yaşımda cumartesi günü televizyonun başına geçip kendimi kaybettiğim zaman hissettiklerimin peşindeydim galiba. Hissedemedim, olmadı tabii.
Bir süredir aynı duygu peşinde Melrose Place’in eski bölümlerine bakıyorum. Dizi yayımlanırken herhalde 15-16 filandım. Okuldan gelir, çantamı fırlattığım gibi kendimi ekrana kilitlerdim. O yaşlarda o kadar entrikayı bünye kaldırmazdı tabii, ağzım beş karış açık izlerdim... Bu görüntü hafızası aynen koku hafızası gibi çalışıyor galiba. Şimdi eski bölümleri izlerken, aynı hislerle, tırnaklarımı kemirerek 45 dakika kendimi unutuyorum...
Öğrendim ki, Melrose Place’i de yeniden çekmeye niyetlenmiş Amerikan CW kanalı. Yine eski tadı bulamadığımız, bir dizi çekecekler gibi geliyor, aynı kalan sadece ismi olacak, aynen Beverly Hills 90210’da olduğu gibi. Hatta dizinin demirbaşlarından Heather Locklear (Amanda) yapımda yer almayacağını beyan etmiş. Oyuncu listesinde yeni nesil meşhurlardan en dikkat çeken isim Ashlee Simpson. Bakalım dizinin orijinalindeki diğer demirbaşları, (Desperate Housewives’tan da hatırlayacağınız) Doug Savant ve Marcia Cross’u, (Ally Mc Beal’den ve According to Jim’den bildiğiniz) Courtney Thorne-Smith’i; (hatta Sex and the City’nin Charlotte’u) Kristin Davis’i görecek miyiz...
Bizim televizyonculara bir öneri...
Gelelim bizim dizilere. Herhalde Hollywood’da araklamadığımız dizi pek kalmamıştır. şimdi bizimkilerden bir Gossip Girl çakması beklemekteyim. Lost’un da çakmasını bekliyorum aslında ama galiba yemiyor. (Büyükada’da mı çekecekler, değil mi, nedir yani...) şimdi siz sevgili orijinal iş düşmanı kimi televizyoncular “Acaba yeni Amerikan dizilerinden hangisinin çakması bizde tutar” diye düşünedurun, ben esas başka bir öneride bulunmak istiyorum.
Aynen Amerikan televizyonunun kendi 90’larını yeniden keşfetmesi gibi, biz de eski “hit” dizilerimizi yeniden keşfetsek ya?
Mesela kim Kara Melek’i tekrar izlemek istemez? Bizimkiler? Süper Baba? Belki Asmalı Konak? Perihan Abla? Kuruntu Ailesi? Bu konu üzerine bir düşünseniz diyorum.
Şöyle kısaca özetleyecek olursam, protokol müdürü Gökçek için Obama’ya “Kendisi 4. dönem belediye başkanı seçildi, en son bir hafta önce seçimi kazandı” deyince, Amerikan Başkanı “Ooww, 4. kez seçilebildiyseniz çok başarılı olmalısınız, üstelik çok gençsiniz” diye karşılık verdi.
Gökçek, “61 yaşındayım” deyince başkan pek şaşırdı, gençlik sırrını öğrenmek istedi. Gökçek de “Hanım iyi bakıyor” diye yanıtladı. Her şeyden önce bu son lafını pek beğendim, eşini ihya etmesini yani.
Fakat gençlik sırrı hanımı değil de halis Kızılırmak suyu olmasın?
Lıkır lıkır içtiğinden beri kendisinde Benjamin Button halleri seziyorum!