Los Angeles günlüğü (1)

Bugün benimle kısa bir seyahate çıkmaya ne dersin sevgili güne kahve içmeden başlayamayan Habitus okuru.

Haberin Devamı

Gel seninle bugün gündeme dalmadan kenarından gidelim, okyanusun ötesine, Los Angeles’a uçalım.
Geçen hafta, bu güzide şehre pek meşhur bir Hollywood aktörü ile buluşmaya ve yeni projesiyle ilgili röportaj yapmaya gittim, fakat anlaşmamızdan ötürü bu konuyu yeni yıla kadar bir sır olarak saklamak durumunda olduğumu söylemek istiyor, size şehr-i Losencılıs’ı anlatmaya koyuluyorum.
Şimdi zannediyorsunuz ki size Hollywood ünlülerinden, güneşli havadan, güzel insanlardan, ne kadar büyülü bir yer olduğundan bahsedeceğim. Ha, tabii güzel şehir Allah için, havasından da güneş eksik olmuyor ve adım başı bir ünlüyle çarpışıyorsunuz fakat bu Hollywood yapımları bizi kandırıyor arkadaş!
Zira yapımların çoğunda bulunan ve  şehrin tamamen cilasını gözler önüne sermeye yarayan “Hollywood filtresi”, tüm dünyayı buranın bir “Rüya şehir” olduğuna inandırmaya yarıyor. Gerçek Los Angeles, pek öyle uzaktan göründüğü gibi değil.
Cilalı mahallelerin –çok değil- bir kilometre ötesindeki sefalet, evsizler, “ışıltı”dan daha çok çarpıyor yüzünüze... O bir yana, ekrandan aşina olduğumuz “güzel insanlar, güzel kalabalıklarla dolu sokaklar”ın da koca bir yalan olduğunu söylemek isterim zira sokak ve caddeler bomboş. Caddelerde tek tük yürüyüş/spor yapanlar ve etrafına aval aval bakan turistler dışında pek kimse yok. Yürüyen insan yok ama araç bol çünkü Los Angeles, dağınık ve geniş bir şehir. Otomobil insanın eli ayağı oluyor.
Tabii bu alışkanlık Los Angeles ahalisinde “bakkala da arabamla gideyim” durumunu yaratmış, dolayısıyla trafiği pek meşhur. Otomobil denizinin içindesiniz fakat, tek bir korna sesi duymuyorsunuz. Herkesin kurallara uymasına ve bir robot gibi otomobil kullanmasına gıpta etmemek elde değil. Trafik var-kaos yok. İstanbul’a dönünce orada kazandığım alışkanlıklarıma devam edeyim dedim ama takip mesafesi bırakmaya kalktığımda araya doluşan arabaları ve arkamdan selektör yapıp kornaya abananları görünce vazgeçtim.

Haberin Devamı

Acıklı bir cadde: Hollywood Bulvarı

Hollywood şaşaası dediğimiz hadise şehrin kendisinden ziyade ekranda daha fazla var esasında, bunun bir nevi pazarlama yöntemi olduğunu, gerçek Hollywood’u görünce iyice anlıyorsunuz. Oscar gecesi ya da prömiyer/davet gibi etkinliklerin dışında bir “ışıltı” olduğunu söylemek bizim Nişantaşı’na haksızlık olur.
Sessiz, boş bir şehir diyorum ya... Ha, bir yer haricinde tabii: Hollywood Bulvarı. Hani Oscar gecesinin yapıldığı Kodak ve prömiyerlerin favori mekanı Chinese Theater gibi mekanların bulunduğu, yıldızlı kaldırımlarında efsane isimlerin şehrin tarihine kazındığı cadde...
Adım başı önünüze atlayan Marilyn Monroe, Spiderman, Superman gibi karakterlere bürünmüş insanlar mı dersiniz, yürürken size CD’sini satmaya çalışan adamlar mı dersiniz, laf atanlar mı dersiniz...
Zaten meseleyi yanlış anlayıp diz üstü çizmeleri ve dantelli taytlarıyla, kendilerine göre süslenip gelmiş “keşfedilmeyi uman” turistler ve Los Angeles’lı olmayan Amerikalıları bile izlemek yeterince eğlenceli... Tahmin edeceğiniz üzere buraya Los Angeles’lılar mecbur kalmadıkça pek uğramıyor. Şehrin yerlileri, Los Angeles’ın “Eski Hollywood” ruhuna seneler önce elveda demiş, acıklı ve dejenere bir turistik cadde olduğunu söylüyorlar. Hakikaten, insanda aynen bu hisleri yaratıyor Hollywood Bulvarı.
Bugün burada keseyim, yarın, Los Angeles notlarına devam edeyim...

Yazarın Tüm Yazıları