Paylaş
Senin Habitus yıllık izinde çook uzaklara gitti, kafayı yedi ve döndü!
Bundan böyle yaz tatili benim için bitmiştir! Onun yerine, kış vaktinde, karanlık ve soğuk havalardan kaçıp nerede güneş varsa oraya gideceğim, seni de öyle yapman konusunda ikna edeceğim sevgili soğuktan sıkılmış Habitus okuru.
Şimdi “Hah kolaydı Melike, dünyanın bir ucuna gitmek” diye kızacaksınız bana...
Ben de size karşı çıkacağım. Tatilinizi iyi planlarsanız yazın güneyde yaptığınız bir haftalık tatil size ne kadara patlıyorsa aşağı yukarı aynı miktarda cep hafiflemesi yaşayacağınızı söyleyeceğim, üstelik yeniden doğmuş gibi hissedeceğinizin de garantisini vereceğim. Zira Tayland Türkiye’ye vize uygulamıyor, üstelik pahalı bir memleket değil, geriye bir tek uçak bileti kalıyor. Dediğimi yapın, sonra buz gibi mart ayında akvaryum gibi denizde rengarenk balıklarla yüzerken kendi kendinizi “Vallahi delireceğim, billahi delireceğim” diye sayıklarken bulacaksınız...
Eh, daha “şehir havası”na girmiş değilim, bugün klasik bir Habitus yazısı çıkmaz benden!
İstikamet: Tayland
Siz kendinize hangi tropikal memleketi seçersiniz bilmem ama bizim mekanımız Tayland’ın Phi Phi adasıydı. Phuket’in hemen yakınında yer alan küçücük bir ada.
İki adadan oluşuyor, birincisi Phi Phi Don denilen ve tüm otellerin, yerlilerin ve tüm yaşamın olduğu ada.
Diğer küçük ada ise bir milli park olan Phi Phi Leh. Bu adaları iki özelliğinden ötürü hemen hatırlayacaksınız, Phi Phi Leh, Leonardo DiCaprio’nun The Beach filminin mekanı idi.
Ayrıca her iki ada da 2004’teki tsunaminin vurduğu ve Hint Okyanusu’nda dalgadan en çok zarar gören yerlerden biriydi. Altı yıl önce Phi Phi Don’un yüzde 70’i yok olmuş ancak zaman içinde yaralar sarılmış, adadaki yaşam kendini tekrar toparlamış.
Tabii deprem bölgesi olmasından ötürü deprem ve tsunami tehlikesi her zaman var. Yıkılan mekanlar, restoranlar, oteller ve evler 6 yıl önce oldukları yerlerde yeniden inşa edilmiş.
Adanın sokaklarında adım başı “Tsunami evacuation route” tabelaları görüyorsunuz. 6 yıl önce bu tabelalar olmadığı için insanlar panik içinde yanlış yöne koşmuş ve bilhassa turistlerin çoğu bu sebepten ötürü hayatta kalamamış.
6 yıl önce ölen tek şey adadaki yaşam ve insanlar değil elbette. Tsunaminin en çok etkisini gösterdiği Loh Dalum körfezinde geçmişte baş döndürücü güzellikte
ne kadar mercan varsa hepsi ölmüş.
Gündüz deniz 100 metre kadar çekiliyor ve denize girmek için epey yürümek gerekiyor, deniz altı yaşamının başına geleni bu şekilde çıplak gözle görebiliyorsunuz.
Elbette, denizin insanın gözlerini kamaştıran deli turkuaz rengi ve adanın rengarenk bitki örtüsü baki.
Fakat ne yazık ki ada, son yıllarda “el değmemiş cennet” hissinden biraz uzaklaşmış. Bizim Bodrum’a olan “bekaretini kaybetme” hadisesi Phi Phi’ye de olmuş.
Adanın merkezindeki eğlence yerlerini, eğlence anlayışını rahatlıkla Bodrum’a benzetebilirim.
Sessiz ve “eski usul” Phi Phi’yi tatmak isteyenlere The Beach filminin mekanı Maya Beach’te ve başka koylarda kamp seçenekleri sunuluyor.
Yeme-içme meseleleri...
İstanbul’daki Thai yemeği yapan restoranlar bozulmasın ama bizimkiler burada tattığım Thai yemeklerinin yanından bile geçemiyor.
Üstelik karşılaştırma yaptığım restoranlar buranın basit küçük işletmeleri. Phi Phi’nin en meşhuru Papaya isimli restoran.
Geceleri bile 40 derece olan dar bir sokakta, hijyen konusunda pimpirikliyseniz görüntü açısından sizi biraz endişelendiren derme çatma ufacık bir yer.
Hal böyle ama Phi Phi’li bir ailenin yemekleri pişirdiği bu lokanta her akşam dolup taşıyor, çünkü adanın en lezzetli yemeği burada.
Aslına bakarsanız Phi Phi sokaklarında Papaya benzeri küçük lokantaların çoğuna uğradık ve inanmayacaksınız, hiç kötü yemek yemedim. Buranın “fast food”u olan, şişlere dizilmiş, artık aklınıza ne gelirse, bin türlü kızartmanın satıldığı tezgahlarda bile...
İçki konusunda buranın adeti “kova”.
Adım başı -yine- tezgahlarda ve hemen hemen tüm barlarda koca koca bir litrelik kova içinde içki karışımları satılıyor. ıçinde bol miktarda pipet var, alıp 3-4 kişi içiyorsunuz. Favori karışım Tayland viskisi SangSom ve kola.
* * *
Bana kalsa ben bu Phi Phi’yi bir yazı dizisi filan yaparım sevgili turkuaz ortamlara hasret Habitus okuru ama benim de
işe-güce dönebilmem için bu kafadan derhal uzaklaşmam gerek.
O yüzden “Phi Phi adası ve Melike’nin kendinden geçişi” konusuna burada son vermek mecburiyetindeyim...
Sizleri çok özlediğimi belirtir, bu yazıyı da burada bitiririm.
Paylaş