Kendini eleştirebilmek

Woody Allen’a soruyorlar: Kendinizle ilgili en çok sinir olduğunuz özelliğiniz nedir?

Haberin Devamı

Cevabı hızlı oluyor: “Durmadan dırdır ederim.”
2010’da yapılan bir röportaj sırasında söylüyor bunu. 75 yaşındayken.
Soru sorulduğunda hiç düşünmüyor “Acaba neyime sinir oluyorum” diye. Doğrudan cevap veriyor.
Allen’a bunu 25 yaşında sorsalar, ne cevap verirdi dersiniz?
Kendindeki eksikliğe dair bir cevap vermeyeceği kesin.
Eksiklikleri, yanlışları, karakterindeki olumsuz özellikleri; kendini durduran, yavaşlatan, kimi zaman sosyal ilişkileri, kimi zaman işi etkileyen hataları insan uzun zaman “Benim değil, başkalarının kabahati” olarak düşünüyor.
Bir meseleyi uzun süre kendi bakış açınızdan düşündüğünüz zaman, (bakış açınız makul olsun ya da olmasın), sizin gerçeğiniz o oluyor.
Hata, yanlış kabul etmeme hali kronikleşince, başınıza ne gelirse gelsin karşınızdakini suçlayan; karşınızda birini bulamayınca kabahati hayatın kendisinde arayan birine dönüşüyorsunuz.
Belirli bir yaştan sonra hele, kronikleşmiş hata kabul etmeme hali asla geçmeyecek bir karakter özelliğine dönüşüyor ve hayata hep “başkaları/ hayat suçlu, hep ben haklı” penceresinden bakmaya başlıyorsunuz.
Eğer yanlışlarımızı, karakterimizde bizi (bile) delirten özelliklerimizin erkenden farkına varsak, daha doğrusu bu özelliklerin basitçe KÖTÜ olduğunu kendimize itiraf etsek, yaşamın tümünü etkileyecek önemli kararlar verirken hataya düşmemek herhalde daha kolay olurdu.
“Belki benim de çekilmez taraflarım vardır”, “Belki o kadar da bulunmaz Hint kumaşı değilimdir”, “Belki de hataya düşüyorumdur” diyenlerin sayısı arttığında, sosyal ilişkiler kurmak da şüphesiz çok daha kolay olurdu.
Yaşlanmak, hayatla ilgili olumsuz özellikleri sıraladığınız taraflarda yer alır genellikle.
Halbuki insanın hayattaki dümenini düz tutabilmesi, çokça kendini tanımakla ilgili
değil mi?
Eğer yıllar geçtikçe yaptığınız hataları fark edebiliyor, başka insanları delirtme ihtimali olan karakter özelliklerinizin ayrımına varabiliyorsanız ne mutlu size.
Muhtemelen “yaşlanma” denen hadisenin, esasında hayatın kötü tarafında olmadığını da öğrenmişsinizdir.
Fakat yanlışlarınıza yapışıyor, hata yapsanız da kendinizi koruma dürtüsüyle hareket ediyorsanız, özür dilemek size güçsüzlük gibi geliyorsa, işiniz zor.
Yaşlanınca daha da zor.
Etrafınıza bir bakın.
Meclise, işyerinize, evinize, trafikteki halimize...
Tartışma programlarına, arkadaşlık ilişkilerinize bir bakın.
Yanlışlarına yapışmış, hatasını fark etmeyi reddeden, bakış açısında bir hata/eksiklik bulunabileceğini asla kabul etmeyen insanlar göreceksiniz.
Kendini eleştirememe, hata bulamama hali kronikleştiğinde “Asla uzlaşılmaz, anlaşılmaz, konuşulmaz, arkadaşlık kurulmaz” diye tarif ettiğimiz insanlara dönüşüyoruz.
Çoğu tartışma, anlayış veya empati eksikliğinden değil, insanın bile bile yanlışa yapışmasından, hatalarını koruma arzusundan, “Belki de hata bendedir” itirafını yapamamasından kaynaklanıyor.

Yazarın Tüm Yazıları