Paylaş
Kar haberlerini endişeyle izliyor, kendimizi Sibirya’nın en ücra bölgelerinde yaşayanlardan daha şanssız sayıyoruz.
Eh, normal değil mi? İnsanların daha yüksek yaşam standartlarında hayatlarını sürdürebilmeleri için icat edilmiş şehirler, metrekareye 0.0001 gram kar düştüğünde kaosun ortasına sürükleniyor. Yoğun yağışta ise “çaresizlik” kelimesinin sözlük anlamı haline geliyor.
Bir lokmacık kar ve yağmurun trafiği felç etmesi bir yana, esas trafiğe varana dek yaşanıyor büyük yaşam savaşı.
Hakikaten; “modern şehirli insan”ın şehir kaosunda hayatta kalma teknikleri en usta dağcıda, en usta şoförde yoktur. Yokuşlarda oturan vatandaşın “yokuş inme teknikleri” üç defa Everest’e tırmanmış, Alpler senin, Himalayalar benim gezmiş usta dağcıda bile yoktur mesela.
Peki ya araç kullananların manevra yeteneklerine, buzda sürüş becerilerine ne demeli?
F1 şampiyonu Sebastian Vettel gelsin, karda Çamlıca’dan aşağı inmeyi denesin bakalım, ne kadar usta şoförmüş görelim. İstanbul yolları, pistte fır dönmeye benzemez, değil mi efendim.
Kar/yağmur trafiğinde toplu taşıma araçlarında sıkışıp kalmış olanların durumu ise hayatta kalma savaşı bir yana, koşullar insanüstü miktarda sabır gerektirdiği için psikolojik savaş, tacizden korunma gibi konuları da içeriyor.
“Hayatta kalma teknikleri” demişşken; Discovery Channel’da Bear Grylls’i izleyenler varsa, bence onu İstanbul’a davet edelim.
Hiç öyle çöl koşullarında gece soğuktan korunmak için ölmüş devenin içini filan oyup oraya girmesine lüzum yok.
Onu saat 19.00 gibi onu Boğaziçi ya da FSM köprüsü trafiğinde, tuvaleti gelmiş ve acıkmış olarak bırakalım. Eve varmasına en az üç saat kalmış olsun. Bakalım nasıl yöntemler geliştiriyor.
Ok ve yay
Trafikte kilitlenmiş beklerken, insanın aklına olmadık şeyler geliyor. Mesela iki buçuk saatin sonunda, yanınızdaki insanla konuşacak tüm konuları bitirmiş, tüm radyo kanallarını karıştırmış ve önünüzdeki araçla aranıza sinyal vermeden girmeye çalışanları yeterince sıkıştırmış oluyorsunuz. Çevrenizdekilerle birbirinize kafi derecede küfür etmiş ve sıkıntıdan diğer arabaları seyre dalanlarla da “Ne bakıyon len?” demiş bulunuyorsunuz.
İşte o anda ne yapmanız gerektiğini size söyleyeyim. Kontağı kapatacak, derin derin nefes alacak, kendinizi sakinleştireceksiniz.
Güneşli bir günde, bommmboş köprüden geçtiğinizi, yanınızdakinin kahkahalar attığını ve fonda Frank Sinatra çaldığını filan hayal edeceksiniz.
Böyle bir “hayat güzeldir, otoyolda sevinçle eşarp uçuruyoruz” anlarını düşüneceksiniz. Bu hayali kurmanız lazım; zira o sinir noktasından sonra trafikte sizden hayır gelmez.
Kardan ya da yağmurdan yollarda aç/susuz/tuvaleti gelmiş bir biçimde hapis kalınca, bir süre sonra insanda “Herhalde idrarım kanıma karıştı, bayıldım, ölmek üzereyim ve rüya görüyorum” ya da “Öbür dünya herhalde böyle bir şey?!” hisleri oluşmaya başlıyor.
Zira köprü trafiğinde ok ve yay satan adamın başka bir anlamı olamaz. Bakın daha deterjanlı suyla balon üfleme aleti satanlara, lastik balon satan baloncuya, korku maskesi satanlara gelmedim.
Velhasıl kelam, sevgili kar mağduru Habitus okuru...
Bu zor, bu ağır kış koşullarında çaresiz kalmamak için aracında bir işeme kabı, bozulmayacak yiyecekler, bol su, battaniye, çakmak yerinden telefon şarj edebilen alet, ıslak ve kuru mendil depolamayı ihmal etme.
Kendine aynen “deprem kiti” gibi “trafikte araçta mahsur kalma kiti” hazırla. Benden söylemesi...
Paylaş