Paylaş
Bu herhalde son günlerde duyduğum, üstelik bir vekilin ağzından duyduğum en gerçek dışı cümlelerden biriydi.
Eğer mahkemeyi “Komşu Ayşe Teyze” zannetmiyorsan, “Kol kırılsın, yen içinde kalsın”, mahkemeye intikal etmiş şiddet davaları için geçerli değildir.
Hatta hiçbir dava için geçerli değildir.
Tabii mahkemeye duvara bardağı ters koyup kulağını yaslayarak yan evi dinleyen dedikoducu komşu muamelesi yapar, “Aman komşular duymasın”cılık oynarsan böyle olur.
“Bir şiddet olayının mahkemeye yansımasından rahatsız olmak” nasıl bir iştir merak ediyorum.
Tam olarak neden sakıncalıdır?
Hakim, adamın karısını dövdüğünü öğrenince ayıp mı olacak?
Savcının kulağına eğilip “Ay duydun mu kııız, Ahmet Bey karısını dövmüş, püüü... Cık cık cık” deyip dizlerine mi vuracak?
Ahmet Bey’in şiddet gören ve adalet bekleyen karısına küçümseyen ve acıyan bakışlar atıp “Yazık kıza, bu yaşta kaldı bu adama” mı diyecek içinden?
Yahu devletin mahkemeleri adalet yeridir, adalet.
Bu sebeple insanlar, haksızlığa uğradıkları zaman dava açarlar.
Mahkeme, “Kol kırılsın, yen içinde kalsın” yeri değildir.
Mahkemeler, bağımsızdır, kimsenin malı değildir, “ayıp” olacak yer hiç değildir, adaleti sağlayacak olan mercilerdir.
En azından teoride olduğu gibi pratikte de öyle olması gerekir ki vatandaş darda kaldığında kendini sağlam hissedebilsin.
Bu kadar mı “sıfırladık” mahkeme algımızı?
Kocasından şiddet gören kadın elbette mahkemeye başvuracak!
Kocasından şiddet gören kadınların ailelerinin “Kocan bu, döver de sever de” demeyeceğini garantileyebiliyor muyuz da kadına şiddeti aileler çözsün diyoruz?
Bir başka beyin akmasına sebep olan öneri: Kadına şiddeti mahalleli çözecekmiş.
Mahallelinin eli sopalı kolluk kuvvetine dönüşmesini bildiğin resmiyete dökeceğiz yani.
Polise gerek yok, mahalleli adam karısının kafasını duvara duvara vururken elinde levyeyle ev bassın, öyle mi?
Ahmet Bey’in yolunu kesip “karını dövüyormuşsun, bırak bu işleri, alırız façanı aşağı” mı desin mahalleli?
Gece vakti karanlık bir duvarın dibinde Ahmet Bey’in kollarını iki yandan tutup karnına karnına da vursunlar mı?
Malum, “kısasa kısas” pek moda şu sıralar.
Hem bir saniye, “Mahalleli” dediğimiz ne ki tam olarak?
Eski Türk filmi mi çekiyoruz?
“Mahalle” dediğiniz, herkesin birbirine sadece yardımlaşma hisleriyle bağlı olduğu romantik bir Yeşilçam seti mi?
Veya Susam Sokağı’nın “Yeni Türkiye” modelini mi hazırlıyoruz, herkesin konuşarak, en kibar haliyle birbiriyle iletişim kurduğu, masumane bir çocuk dizisi mi bu?
De ki öyle, kaldı mı, var mı öyle mahalleler?
Kadına şiddeti çözmeye giderken levyesini kolunun altına sıkıştırıp, iki ekmek bir de süt alsın mı mahalleli?
Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması’nın verilerine göre, kadın nüfusunun yüzde 37’si kocasından şiddet görüyor.
Hamile kadınların DAHİ yüzde 10’u şiddet görüyor.
Ve siz, bu hayati konuda yapabileceğiniz onca şey varken, sokaktaki herhangi birine mikrofon uzatsanız bile duymayacağınız bir saçmalığı, resmi ağızla söylüyorsunuz.
Yapabileceğiniz onca şey varken, ağzınızdan çıka çıka, “aile içinde çözme”, mahalleliye “çözdürme” yöntemi çıkıyor.
Vallahi bravo.
Paylaş