Kadın ve çanta

Geçen gün kendi kendime bir “sosyal deney” yaptım.

Haberin Devamı

“Çantasızlık deneyi”. Yani eğer bir kadın evden çantasız çıkıyorsa, başına neler gelir, ezberi nasıl bozulur, nasıl bin parçaya bölünür, dağılır; hepsini teker teker deneyimledim.
Soru şu: Çantasız bir yaşam mümkün mü sevgili omzunda yük taşımaktan anatomisi bozulmuş Habitus okuru!
Tabii erkekler cepte eşya taşıma konusunda tecrübeli, incecik bir cüzdan, anahtar ve telefon dedin mi tamam. Fakat kadınlar öyle mi? Plazma TV boyunda bir cüzdan, Allah muhafaza birinin kafasına isabet etse travma yaratacak ağırlık ve büyüklükte anahtarlık, dikiş seti, not defteri, kalem, ped, makyaj çantası, kitap, parfüm, deodorant... Ooooof of yazarken yoruldum. Şu halde “çantada minimal akımlar” noktasına gelebileceğimizi pek sanmıyorum.
Bir kadın için çantasızlığın daha büyük anlamları var. Her nasıl güneş gözlüğü bir kamuflaj, bir karizma öğesi, hatta bir arkadaş olarak kullanılıyor, çanta da öyle. Şöyle anlatayım: Hani kalabalık bir yerde dikilirken herkesin bize baktığını zannedip elimizi kolumuzu nereye koyacağımızı bilemediğimiz anlar olur. İşte erkekler böyle zamanlarda ellerini ceplerine sokup bakışlarını ufuklara sabitlerken kadınlar ise hava yağmurlu bile olsa güneş gözlüğünü takıp, tek kola çayda çıra pozisyonu verip dirsek bükümüne çantayı asarlar.
İşte bu pek havalı bir kadın duruşu zannedilir. Ama folklor oynamıyorsanız eğer, böyle bir pozisyon almaya lüzum yok. İşte çanta, “herkesin gözlerinin üstünde olduğunu sanmak” durumlarında bir arkadaştan daha fazla arkadaştır. Kendine güvenli duruşun anahtarıdır. Çok önemli ödevleri vardır.
Peki yanımızda bir gün boyunca çantamız olmadığında ne yapıyoruz? İşte buyurun, saat saat “çantasızlık deneyi”...

Haberin Devamı

Çantam olmadan asla!

10.00- Evden çantasız çıkış. Üzerimdeki yeleğin cepleri anahtar, kartlar, telefon ve bir yığın ıvır zıvır ile tıka basa dolu. Resmen keklik avlamaya giden avcı gibi görünüyorum.
11.00- Cep telefonum çalıyor. Bir arkadaşım kendisine durmadan gönderdiğim “wwwddddiiiiiinknknknk” SMS’leri ile ne demek istediğimi sormak için arıyor. Özür diliyor, karın kaslarımın benden bağımsız olarak gönderdiğini söylüyorum.
12.00- Alışveriş merkezindeyim. Eşyalarımın çalınmasından korktuğum için ellerim cebimde yürüyorum. Çantam da yok. Bildiğiniz “şüpheli şahıs” görüntüsü çiziyorum. Herkes bana bakıyor. Sonra bir dükkandan çıkarken ötüyorum. Anlaşılıyor ki, cebimdeki ruj ötmüş efendim. Bu ötme sahnesine şahit olmuş onlarca insanın gözünde hırsız oluyorum. Neyse, yoluma devam ediyorum.
14.00 Ailemin evine varıyorum. Annem “çantan nerede” diyor. Çıkar-ken de “çantan nerede” diyor. Dalgınlığıma geliyor, çantamı bir yerlerde unuttum sanıyorum, telefona sarılıp harıl harıl insanları arıyorum. Panik anı deneyimi hatırlayana kadar sürüyor.
16.00 Yürüyüş yapacağım. Çantasız hayatın ne kadar özgür olduğunu düşünüyorum. Çantam olsa bu kadar kolay yürüyüş kararı veremezdim. Ohoo, şimdi eşofmanı giy, evden çık... Peki ya çanta? Nasıl bir çanta alacağım? Halbuki çantasızken öyle mi! Alın işte, yürüyüş yapmaya karar verdim ve hemen uyguladım. Resmen tüm evrenin enerjisi içime doluyor. Bayırlardan aşağı koşmak, koşmak istiyorum.
18.00 Eve dönüyorum. Tam “ne de güzel geçti günüm, yaşasın çantasızlık!” derken ceplerimi yokluyor ve erken sevindiğimi öğreniyorum: Paralarım, kartlarım ve cep telefonum kayıp! Nerede olduklarını bulduğum ertesi güne kadar uykusuz bir gece geçiriyorum. Güzel geçirdiğim çantasız gün zehir oluyor.
Peki sonuç? Negatif. Biz çantasız olamayız. Çantamız bizim üçüncü kolumuzdur. Bence kadınlar çantasız yapamaz, diyor, çantalarınıza iyi bakın, onları öpüp okşayın diyorum sevgili bavulla gezen Habitus okurları.

Yazarın Tüm Yazıları