İş, depresyon kaynağı

Evvelki gün BBC Türkçe’de yazıyordu, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu yedi ülkede yapılan anket, çalışan her 10 kişiden 1’inin depresyon nedeniyle işyerinden izin aldığını gösteriyor.

Haberin Devamı

Depresyonda olup işyerinden izin alma ihtimalleri olanların Türkiye’deki oranı ise yüzde 25. Bu durum bir ihtimalden öte değerlendirilse ve şirketler “Böyle bir sebepten ötürü izin alabilirsiniz, bizim için hava hoş” deseydi, çok daha büyük bir rakamla karşılaşırdık şüphesiz...
İşlerin, insan hayatındaki temel yerini karıştıralı, onun para kazanıp hayatınızı sürdürmek için bir araç olduğunu unutalı beri bu meseleleri daha çok konuşmaya başladık.
Araç artık amaca dönüştüğü için iş, duygu dünyasını da doğrudan kontrol ediyor.
Şu da bir gerçek: Hayatımızın çoğu, düzen içinde belirli bir amaca hizmet eden fakat daha sonra iş-özel hayat sınırlarının şeffaflaşmasıyla evimiz gibi bir yaşam alanına dönüşmüş ofislerde geçiyor. Ofisler, iş yapmak için var olmasına rağmen, tüm duygularımızı bir arada yaşadığımız yerlere dönüşüveriyor.
Çoğu zaman evinizden çok ofisinizde bulunuyorsunuz, ailenizden çok iş arkadaşlarınızla birlikte oluyorsunuz. Dolayısıyla aklın büyük kısmı boş vakitlerde bile işte-ofiste takılı kalıyor.
Ve sonuç: Hayatın sürmesi için gerekli paranın kazanıldığı işler, neredeyse hayatın tek kumandanı konumuna gelebiliyor.
Tüm öncelik onda. Bu durumda, en büyük depresyon kaynaklarından birinin iş olması şaşırtıcı değil.
Eğer işler, sadece “iş”, yani para kazanmak için bir araç olarak kalabilseydi, yaptığınız işte başarısızlık yaşadığınızda, bunun kişisel çöküşünüz olarak değerlendirmezdiniz.
“Bir başarısızlık yaşamış olabilirim, fakat neticede ben yine aynı ‘ben’im” cümlesini, bir kıyı kasabasında sabit bakışlarla denize bakıp birkaç gün rahatlamadan da kurabilirdiniz.
Oysa bugün “Ben kimim?” sorusuna cevap olarak, önce nasıl bir insan olduğunuzu tarif edecek özelliklerinizden değil, işteki başarılarınızdan bahsediyorsunuz. İşinizde başarısız olduğunuz zaman veya arzu etmediğiniz durumlarla karşılaştığınız zaman dünya başınıza yıkılabiliyor.
Durumu içselleştiriyor ve “çöküşünüz” olarak değerlendirebiliyorsunuz...

Haberin Devamı

İş amaç değil bir araç

Benzer biçimde başarı da aynı yol haritasını izliyor. Başarılı olmak, karakter özelliklerine eklenecek insani bir durum gibi kimileri için.
Mesela, “Başarılı olmak için her şeyi yapabilen kariyer insanı” dediğimiz türü mercek altına aldığımızda, esasında dev bir boşluk görüyoruz.
Hayatındaki, geçmişindeki, duygusal dünyasındaki boşluğu takdir ve alkış ile doldurduğunda tatmin olacağını, boş kalmış parçaları tamamlayacağını düşünen bir insan görüyoruz.
Başarıyı hayatında yanlış konumlandırdığı için, başarılıyken her şeyin yolunda olduğunu düşünen ama elinde olmadan yaşadığı bir başarısızlık, bir hata, bir düşüş, bir hayal kırıklığı söz konusu olduğunda hayatın anlamını sorgulayabilen bir insan görüyoruz.
Halbuki işteki başarı, kişiyi dünyanın en yüce, en gelişmiş ruha sahip, en müthiş karakteri yapmıyor ki başarısızlıkta hayatı sorgulamaya sebep olsun?
Bir başka “çöküntü” sebebi, karşılanmayan beklentiler. Daha fazla maaş, başarının takdir edilmesi, doğru yönlendirilmek...
Bunlar olmadığında işten tatmin duygusu da buharlaşıp gidiyor. Duygularınızı koparıp robota dönüşebilecek canlılar da olmadığınız için giderek verimsizleşmek kaçınılmaz oluyor...
Peki, işte, iyi hissetmediğiniz zamanlarda işinizle kurduğunuz bağı hiç düşünüyor musunuz?
Eğer “ben kimim” sorusuna verdiğiniz yanıtta çoğunluk alanı “iş” kaplıyorsa, bundan sonra ne iş yaparsanız yapın, iş depresyonundan kaçamazsınız.
Şunu unutmamak lazım: İçine bulunduğumuz düzende, hayatımızı sürdürmemiz için elzem olan işler, kim olduğumuzu söylemez. Bazen, bazı işlerin sadece para kazanmak için olduğunu hatırlamak iyidir.
Bu sabah işe giderken bunları bir düşünün.

Yazarın Tüm Yazıları