Paylaş
İşlerinizin, toplantılarınızın, meşgul oluğunuz her anın, birtakım şirketler hiç ilgilenmediğiniz ürünlerinin reklamını yapacaklar diye bölünmesinden sıkıldınız mı?
Ailenizle, dostlarınızla, iş arkadaşlarınızla yan yana olmadığınızda iletişim kurabilmek için yanınızda taşıdığınız cep telefonunuz, bir pazarlama aracına mı döndürüldü?
“Aramayın beni lütfen!”, “İlgilenmiyorum” gibi sözler söylemeniz işe yaramıyor mu?
O zaman size kesin çözümü sunuyorum. Bundan sonra sizi reklam-promosyon için arayan call center yetkilisiyle iletişim kurarken “Erol Bey yöntemleri” kullanacaksınız. Denenmiş, işe yaramış ve çözüm olmuştur. Garanti veriyorum.
“Erol Bey kimdir?” diyeceksiniz. Anlatayım...
Bir “eski toprak”ın vahşi kapitalizmle savaşı
Efendim, Erol Bey, cep telefonunu kızı ve oğullarıyla iletişim kurmak için kullanan, internetle, dijital yayın platformlarıyla, telefon operatörleriyle pek işi olmayan 80 yaşında emekli bir adamdır ve babamdır.
Onu bu yazıya konu yapan özelliği ise kızı ve oğullarıyla iletişim kurmak için kullandığı telefonunun, gün içinde sık sık reklam aramaları yüzünden çalmasıdır.
Öyle bir hâl ki, günde üç kere evlatlarıyla konuşuyorsa, 10 kere reklam aramasına cevap vermek zorunda kaldığı dönemler yaşamıştır.
Vaktiyle “call center yetkilisiyle iletişim” konusunda acemiyken bazı tuzaklara da düşmüştür.
Mesela halihazırda kullanmakta olduğu bir dijital platform varken, bir başka şirket tarafından aranmış, “Zaten biz birini kullanıyoruz, memnunuz, istemeyiz” demesine rağmen arayan call center yetkilisi tarafından “Olsun, bunu da kuralım, film izlersiniz” diye kandırılmış, kandırıldığını anladığı zaman ise kandıran çakal şirket tarafından ceza ödemeye mahkûm edilmiştir.
Bunu hazmedememiş, hazmetmek için de başına geleni “bir ‘eski toprak’ın vahşi kapitalizm ile yaşamayı öğrenme dersi” olarak kabul etmek zorunda kalmıştır.
Telefonla pazarlama taciziyle başa çıkma yöntemleri
Markaların “telefonla pazarlama yöntemiyle kandırabildiğin kadar insan kandır, hileyle de olsa sattığın kutu, her müşteri sana kârdır” tuzağına düştükten sonra uyanmış olsa da gelen telefonların sayısında bir azalma olmamıştır.
Bu başına gelenden sonra artık tüm nezaketiyle “Yok evladım, istemiyoruz” demesinin bir para etmediğini anlamış, kendi yöntemlerini geliştirerek vahşi kapitalizmin dişlileri arasına baston sokmuştur.
Erol Bey’in “yaratıcı call center konuşmaları” sayesinde onu arayan dijital platform, operatör, banka ve diğer sektörlerde hizmet veren şirket sayısında gözle görülür bir düşüş yaşanmıştır.
Peki ne oldu da reklam aramaları azaltmayı başardı? Onu arayan call center yetkililerine ne söyledi?
İşte o konuşmalar:
- Erol Bey’le görüşecektim...
- Görüşemezsiniz.
- Ne zaman müsait olur?
- Kendisi üç yıldır Karacaahmet’te yatıyor.
- Özür dilerim. Hoşçakalın...
- Erol Bey’le mi görüşüyorum?
- Hayır, ben akrabasıyım. Kendisi iki yıldır konuşamıyor. Kulakları duymaz, gözleri görmez. Görüştüreyim mi?
- Pardon, iyi günler.
- Erol Bey’le mi görüşüyorum?
- Hayır, ben dedesiyim. Onu Amerika’ya okumaya gönderdik. Biz de zaten Brezilya’da yaşıyoruz. Brezilya’da da hizmet veriyor musunuz?
- Vermiyoruz. İyi günler.
İşte sevgili hayatla dalgasını geçerek kendini korumayı öğrenen Habitus okuru...
İçinde yaşadığımız sistemin bize armağanı bu pis pazarlama yöntemleriyle başa çıkmak için bazı yöntemler geliştirdik, artık onlarla eğlenmek zorundayız.
Yoksa bu işler yüzünden sinir hastası olacağız.
Bu ibretlik hikayeyi, telefonla pazarlama işini taciz boyutuna taşımış şirketlerin yöneticilerine duyururum.
Paylaş