Paylaş
Ne virüsüyse o artık öyle, sindirim sistemini çaktırmadan darmadağın ediyor. Az kaldı “yazarımız yazısını maalesef yazamamıştır” olaylarına giriyordum.
Gece gözümü açacak halim yoktu fakat sabah kör saatte birden uyanıverdim. Yüreciğim dayanmadı demek ki yazı yazamama haline! Kalktım, “Sana yenilmeyeceğim virüs!” dedim. Kargalar henüz kahvaltılarını etmedi, buna rağmen gün galiba başladı.
Ne garipmiş bu arada bu kadar erken kalkmak... Güneş sadece havayı hafif renklendirmiş, daha doğmadı bile...
Hiç ömrümde “çok erken saatlerde kendini iyi hisseden sabah insanı” olamadım, güne herkes uyurken başlayıp zamanı verimli kullanabilmişliğim yoktur...
Bu yazımı hemen yakın bir zamanda yapılmış bir araştırmayla taçlandırmak istiyorum: University of Alberta’ta, bizim iyiliğimiz için çalışan bir takım Kanadalı bilim adamları “gece insanları” ve “gündüz insanları” olduğunu, bilimsel açıdan ortaya koymuş.
Diyorlar ki, “horoz tipi insanlar” ve “baykuş tipi insanlar” arasında beyin aktivitesinin “tavan” yaptığı saatler farklı. Hiiiç kendinizle savaşmayın, “sabah insanı” olmaya çalışmayın. Kimileri sabah 9’da süper bir insan olur, kimileri gece 9’da.
Sabah kalkıp işe gitmek zorunda olmasak hiç kasmaya gerek yokmuş meğer. Benjamin Franklin’in kulakları çınlasın, “erken kalkan on numara bir insan olur” minvalinde bir takım sözler söylemişti kendisi.
Bakın, henüz Kanadalı bilim adamları çalışmazken, “sabah insanı olmak, öğrenilebilir bir şeydir” dedim, yıllarca bu konuda kendi üzerimde deneyler yaptım durdum, erken yatıp erken kalkmak, az uyumak konusunda kendimi eğitebileceğime inandım. Fakat University of Habitus’ta İngiliz bilim adamlarının yaptığı gayrıbilimsel araştırmalara göre “sabah insanı olmak” sonradan öğrenilebilir bir şey değil.
Ciddiyim, eğer öğrenilebilir, değiştirilebilir bir durum olsaydı ben çoktan becermiştim bu işi. Bence şu hayatta 9’dan önce uyanmak yasaklanmalı. Nasıl bir dünya düzeniyse artık, her gün 6’da kalkma mecburiyetinde olan bir “gece insanı”ndan turbo performans bekliyorlar. Yanlış!
Deep Purple ve ötesi
Eğer “Ölmeden önce yapılması gereken 100 şey” diye bir liste olsa, herhalde bir Deep Purple konseri izlemek, bu listenin ilk sıralarında yer alırdı.
“Müzik tarihine adını altın harflerle yazmış grup” klişesini şu noktada çok uygun buluyorum sevgili rockperver Habitus okuru.
Bak senin için evvelki gece ne yaptım. Ama önce -kusura bakmayacaksın artık- kendimi düşündüm. Yıllardır özenle sakladığım 1972 tarihli Made in Japan plağımı sarıp sarmaladım, Kuruçeşme Arena’ya koştum.
Tabii kolumun altında bu plak varken, konser izlemek çok zordu. Zıplamak, sağa-sola sallanmak bir yana kazık gibi olduğum yerde hareketsiz dikilmek zorunda kaldım, “Ya biri plağıma içkisini döker, sigara değdirirse” diye sürekli etrafıma psikopat gibi bakıp durdum.
Elinde içki ve sigarayla yaklaşanlara, plağıma sarılarak Gollum gibi “kıymetlimissssss” diye tısladım...
Bu arada sigara yasağının ikinci günü topluca sınıfta kaldık, onu da söyleyeyim. Hem Rock’n Coke’ta, hem de Deep Purple konserinde içmeyen yoktu.
Neyse efendim, kolumun altında plağım, hayırlısıyla, kazasız-belasız konseri tamamladım. Kulise sızacağım, plağımı imzalatacağım, şanslıysam da bir-iki soru soracağım diye de Hush’ı kaçırdım ya, tüh ki ne tüh. Ama olsun, acımı Ian Gillan ile konuşarak dindirdim, gururluyum.
Size şu kadarını söyleyeyim, karşısında ne diyeceğimi şaşırdığım çok az adam oldu desem inanınız bana. Fakat Gillan da pek mütevazı çıktı kardeş. Müzik tarihini şekillendirdiklerini, heavy metal’e ilham vermiş olduklarını, belki de türün ilk örneği denilebilecek şarkılara imza attıklarını kabul etmeyecek neredeyse! “Bence biz o kadar önemli değiliz” diyor...
“60 sonlarından 2000’lere kadar tüm dönemlerin ruhunu yaşadınız, hangisi en güçlüydü size göre?” diyorum, bekliyorum ki “Ah 70’ler vah 70’ler” diyecek. “Bugün, şimdi!” kelimeleri dökülüyor ağzından. “Az önce muhteşem kalabalığı gördün, ne kadar çok genç adam vardı, onları görünce nasıl geçmişe saplanıp kalabilirsin ki?” diyor Gillan.
Bazen yaşanan anın ne kadar değerli olduğunu anlamak için bunu başka birinden duymak gerekiyor galiba.
Yeni bir mizah dergisi geliyor
Hatta gelmiş olmalı, gelmediyse de bu hafta ara sıra bayiinizi bir yoklayınız. Deyiniz ki, “Cici var mı? Varsa alayım.”
Peki ne bu Cici?
Cici’yi Alpay Erdem, Serdar Gilkal, Göxel, ıbrahim Sever ve Yetkin Gülmen gibi Lombak’tan tanıdığımız isimler yapıyor. Alpay diyor ki, “Diğer mizah dergilerinden bir farkımız var. Biz Tayyip’siz mizah yapacağız”... Farklı bir gündem söz konusu yani.
Onlar için herhalde en güzel dilek, “Vapurda, dolmuşta okurken kahkaha püskürteceğimiz yeni bir mizah dergisi olsun inşallah, tü-tü-tü” olmalı diye tahmin ediyorum.
Başarılar diliyorum.
Paylaş