Paylaş
İş işten geçmeden önemli bazı noktaların altını tekrar tekrar çizmek, atlanan önemli noktaları işaret etmek gerekiyor:
- Milyonlarca sokak hayvanı yaşayan bir ülkede, pet shop gibi bir kara leke, varlığını sürdürüyor.
Eğer canlı haklarından bahsediyor, hayvanları korumakla ilgili kanunları yenilemeye niyetleniyorsak, ilk durağımız burası olmalı.
Hayvanları korumaktan bahsedilmesi, öte yandan hayvanları “eşya” olarak sınıflandıran ve ticaretini yapılmasına müsaade eden anlayışın aynı yerde barınabilmesi, kabul edilebilir bir durum değil.
- Belediyeler, görevleri olan hayvan bakımı ve kısırlaştırma çalışmalarında sınıfta kaldı.
Hepsinin küçük birer Hayırsız-ada’lara dönüştüğü barınaklarda yaşayan hayvanların halini hepimiz biliyoruz. Gönüllülerin çalışmaları ve yardımları dahi, bu çağda bir utanç vesikası olan bu mekanlarda hayvanların yaşaması ve beslenmesi için uygun koşulları tam anlamıyla sağlayamıyor.
Hal böyleyken, sokak hayvanlarının toplanıp yerleştirileceği doğal yaşam parkları, bu sefil barınakların büyük bir modelini yapmak demek.
Üstelik, artık doğal yaşam alanı sokaklar olmuş hayvanları, kendi doğalarından, yani sokaklardan alıp ormanın içinde birbirleriyle yalnız kalacakları bir alana yerleştirmek, ölüm fermanı imzalamak demek.
- Toplumu ve canlı hayatını ilgilendiren bir karar söz konusu olduğunda, ülkelerin kültürleri, günlük hayatları, alışkanlıkları göz ardı edilmemeli.
Kültürden kopuk alınmış ve kağıt üzerinde çalışıyor gibi görünen kararların düzen sağlamaya yaradığını söyleyemeyiz. O kararları kendi kültürünüze adapte etmek zorundasınız.
Düşünsenize, yurt dışından bir dizi getirip Türkiye versiyonunu çekerken bile kendi kültürümüze adapte ediyoruz.
Doku uyuşmazlığı olsun istemiyoruz, kendi koşullarımızı değerlendirerek yeniden yapılandırıyoruz.
Çünkü öteki türlü izlenmeyeceğini biliyoruz. Dizileri getirirken durum analizini gayet iyi yapıyoruz, peki konu canlıların hayatını etkileyecek kararlar olduğu zaman niçin kültürü yok sayıyoruz? Sokak hayvanları, bizim sokak kültürümüzün dev bir parçası.
- Sokakta mutsuz olan, işkence gören ve hastalık yayan hayvanlar var, bunu kabul etmeli. Fakat öte yandan binlerce hayvan sokakta besleniyor, hayvanseverler tarafından bakılıyor, hallerinden memnunlar. Ne onlar istiyor kendi yaşam alanlarından koparılmak, ne de biz onların gitmesini istiyoruz.
Hayvansız sokaklar, içinde yaşadığımız dünyanın kimliğini değiştirmek anlamına gelir. Bunu neden yapalım? Kedi görünce karşısına boz ayı çıkmış gibi çığlıklar atan kadınlar ihtiyaç duyuyor diye mi?
Sahipli hayvanlar
Sıra sahipli hayvanlarda...
Ağzı olup dili olmayan, hayatı sahibinin yaptıklarına ve verdiği eğitime göre şekillenen canlıların vaziyetiyle ilgili muhatabımız onları yetiştiren sahipleri.
Mesela, pitbull vahşetinde muhatabınız hayvan değil, onu vahşileştiren insan.
Saldırgan hayvanlarla ilgili gerçek çözümler üretebilecek, bunun yanı sıra işkence gören, çaresiz durumdaki sokak hayvanlarına çare bulacak, geri kalanları da kısırlaştırıp kendi yaşam alanlarından koparmayacak bir sistem de mümkün.
Halihazırdaki koşulları enine boyuna değerlendirerek alınmayan kararlar çözüm değil. Bunu, kanun yapanlar görüyor mu, görecek mi, işte bizim de tek derdimiz bu.
30 Eylül günü (yarın) saat 14:00, tüm Türkiye için sokağa dökülme vakti.
Dostlarınız sizi orada bekliyor. İstanbul’daki buluşma yeri Galatasaray Lisesi’nin önü.
Konuşmayı, dertlerini anlatmayı bilmiyorlar, tek çare sizsiniz.
Gidin, sesinizi, seslerini duyurun.
Paylaş