Paylaş
Neden mi böyleyim? Anlatayım:
- “FİLTREMSİ” SANSÜR: 22 Ağustos’tan sonra hangi siteye girip giremeyeceğim benim inisiyatifimde değil, BTK’nın inisiyatifinde olacak. Bana dört adet paket hakkı tanıyacak, standart, çocuk, yurtiçi ve aile. Düşünüyorum da, herhalde çocuk paketi seçerim. Zira standart paketle ulaşabileceğim siteler beni korkutuyor. Benim aklım ermez o işlere. Temiz temiz, çocuk paketi alır, işime bakarım. Zaten evin diğer üyelerinin de kafalar pek çalışmıyor.
- İNTERNET ALIŞVERİŞİ: Evvelki hafta can dostum ebay’e elveda demek zorunda kaldım.
Çünkü parfümdü, fondötendi, pudraydı, rujdu, neyim varsa hepsini internet vasıtasıyla yurtdışından alıyordum. Nedeni basit, gerçek değerinin beş katına satılan kozmetik ürünlerine cüzdan teslim edemem.
Birçok ürün, vergi ve aşırı kâr bindirilmiş saçma sapan fiyatlara satılıyor biliyorsunuz. O yüzden internetten alışveriş nefis oluyordu. Üstelik Türkiye’de bulamadığımız ürünleri de getirtme imkanı buluyorduk.
Şimdi sadece Türkiye’de satılan ve aşırı vergi/kâr bindirilmiş ürünleri satın almak zorundayız. Sonunda kendi parfümümü, kendi kozmetik ürünümü kendim üreteceğim o olacak. (Şimdi ben parfüm üretmeye kalkarım, kesin ona da “yeni düzenleme” gelir. “İki ayda bir kere, yılda beş kerenin üzerinde parfüm üretimi yapmanız yasak” filan derler.)
Yasaklardan bahsetmişken, alkollü içeceklerle ilgili yeni düzenlemeler yapılalı epey oldu ama devamı için gözüm yollarda. Pek yakında alkollü içki kullanabilme yaşının kadınlarda 71’e, erkeklerde ise 68’e çekilmesini bekliyorum. (Hatırlarsanız AB’nin resmi istatistik kurumu Eurostat, yaptığı bir araştırmada Türkiye’de yaşayan kadın ve erkeklerinin ortalama yaşam sürelerini de ortaya koymuştu.)
- İNSANLIK KAYBI: Şehir hayatı, kariyer hırsı, insanın yaşam enerjisini emiyor. Acaba hep birlikte şehir yaşamına elveda deyip kıra bayıra mı yerleşsek diyorum.
İnternetin, teknolojinin pek de lazım olmadığı bir yerlere gitsek. Gerçi teknoloji her zaman lazım ama en azından teknolojinin elin ayağın olmadığı bir modele geçiş yapsak. Tabii o noktada “Yazılarımı gazeteye nasıl göndereceğim?” sorusu ortaya çıkar. Neyse canım, elbet BTK bizler için bir “gazeteci paketi” çıkarır o vakit.
Şimdi böyle 70 sene geri gidince, bakarsınız o günlerin koşullarını da geri getiririz. Çok çalışmanın yeterli olduğu, iyi, güzel işlerin karşılığını hem maddi hem de manevi olarak bulduğu bir dünya mesela?
Kendini güzelce cilalayıp parlatma, herkesin önüne geçmek için her yolu kullanma ihtiyacı hissetmese kimse... Stratejik insanlarla yakın alaka kurmak, vazgeçilmez olmaya oynamak gibi ihtiyaçlar hiç olmasa... İnsanlar birbiri arasında uçurum yaratmak, birbirinin kafasına basmak gayretinde değil, beraber, ileriye yürüme maksadı gütse... Dolayısıyla “sırtını sağlama almak” diye bir kavram da olmasa... Sadece çok çalışmak, iyi iş çıkarmak, başarı ve süreklilik için yeterli bulunsa... Herkes olduğu gibi görünse, göründüğü gibi olsa... Bunların aksinin geçerli olduğuna dair inanç kayboluyor yavaş yavaş, sevgili haksızlığa dayanamayan Habitus okuru. Dayanamıyorsun, dayanamıyorsun, sonra Bodrum’da mandalina yetiştirmek, inzivaya çekilmek istiyorsun.
- ÖSYM: İnternetti, hak ve özgürlüklerdi, hepsi bir yana, esas ÖSYM’dir en çok can sıkan, yoran. Sınav puanlarının tekrar hesaplanmasının gerektiğini düşünen ve başvuru yapan öğrencilerden dilekçe başına 5 lira alıyor. Yani kendi hatasının faturasını öğrencilere ödetmediği yetmiyor, bir de bunun için mükafat istiyor. Ben de artık diyecek söz bulamıyorum. “Pes” diyorum, kınıyorum, cezalandırılmasını istiyorum. Bu kadar öğrencinin sadece geleceğiyle değil, akıl sağlıklarıyla da oynuyorlar. Öyle bir duruma geldik, o kadar çok olay üst üste bindi ki, mağdurlar hissizleşti.
Hislerimizi aldın ÖSYM. Çok ayıp ettin, artık biraz toparla be ÖSYM!!
Paylaş