Geçmişte yaşayan adam

Lao-Tzu’nun harika bir sözü var: Eğer bunalımda iseniz, geçmişte... Endişeli iseniz, gelecekte... Huzur içindeyseniz, bugünde yaşıyorsunuz demektir...

Haberin Devamı

openculture.com’un aktardığı bir BBC haberinde, İngiltere’de, kendi evinde 1946’daymış gibi yaşayan ve giyinen bir İngiliz’in hikayesini izledim.
Üzerinde taşıdığı kıyafetlerden evinde kullandığı aksesuvarlara, hatta çamaşırlarını yıkadığı deterjanına kadar 40’lı yıllarda yaşıyor.
“Gel kardeşim, sarılayım sana” diyecektim! Buradan sevgili Ben Sansum’a sesleniyorum... İstanbul’da 60’larda yaşayan bir kız kardeşin var! Onun kadar vaziyeti ilerletmiş değilim, ama nezaketsizliğin, popülizmin, derinliksizliğin “yeni normal” olduğu bir çağ bana pek uymadı, ruhum anne ve babamın gençliğinde yaşıyor.
Sansum, modern dünyanın nimetlerinden mümkün olduğu kadar az faydalanıyor. 100 yıllık bir şömine ile ısınıyor, 100 yıllık bir ocakta yemeğini yapıyor ve imkanlar elverdiğince bu yaşam tarzını sürdürmek istediğini söylüyor.
Bu şekilde yaşamasının nedeninin o döneme duyduğu estetik ilgi kadar “O dönemin hayat tarzını hatırlayan birilerinin olduğunu göstermek...”
40’ların değerlerine kendini daha yakın bulduğunu söylüyor.
“Yaşam inanılmaz bir hızda değişiyor, bu hıza ayak uyduramıyorum. Facebook’ta yüzlerce arkadaşınız var ama dışarı çıkıp komşunuzla konuşuyor musunuz?
Artık daha izole bir yaşam var, o kadar çok şeyi kaybettik ki, sadece eski dünyamızın değerlerini yaşatmaya çalışıyorum” diyor.
Bu cümleye ortak olmamak elde değil. Ben de İstanbul sokaklarına, kişisel ilişkilere, günlük sohbetlere 60’ların inceliğini geri getirmek isterdim. Tabii bugünün bağlamından geçmişe bakarak, geçmişin sadece iyi yönlerini görme tuzağına da düşüyoruz.
40’ların savaş koşullarını veya insan hakları konusunda bugünden fersah fersah gerideki 60’lara “özenmek” çok anlamlı olmasa da, mesele şu aslında: Konu geçmiş olduğunda insan beyni farklı çalışıyor, iyiyi, güzeli seçiyor.
Şimdiki zamanda ise bakın ne oluyor: Psikoloji profesörü John Cacioppo, insanların heyecan verici olumlu kavramlara ve olumsuz kavramlara nasıl tepki verdiğini ve beyinde nasıl bir değişim olduğunu anlamaya yönelik yaptığı bir çalışmada, bir grup gönüllüye önce olumlu duygular uyandıracak fotoğraflar göstermiş.
Mesela bir pizza dilimi veya bir Ferrari gibi.
Ardından olumsuz duygular uyandıracak fotoğraflar gelmiş, bir ölü kedi veya parçalanmış bir yüz...
Bunların ardından da saç kurutma makinesi veya tabak gibi, insanlarda doğal duygular uyandıracak görüntüler vermiş.
Ortaya çıkan sonuç ise şu: Beyindeki elektrik aktivitesi, negatif uyaranlarla karşılaşınca diğerlerine nazaran büyük ölçüde artıyor.

Haberin Devamı

Algı değişiyor

Haberin Devamı

Bu durumun güncel yaşamımızda bizi doğrudan etkilediğini söylemek mümkün. Tabii faturası bize çıkıyor: Ruh sağlığında bozulma.
İnsanların “hayatta kalma” güdüsü gereksiz olarak tetiklendiğinde, anksiyete ortaya çıkıyor.
Sürekli olumsuz haberlere maruz kalarak aslında yaşadığımız devrin berbat, yaşanmaz koşullar sunduğunu düşünüyoruz.
Berbat, acı, vicdansız, yaşanmaz bir dönem olmadığını söylemiyorum ancak tedavisiz, umutsuz, geleceğin olmadığı bir dünyada yaşamıyoruz.
Beynin kötü habere daha çok tepki verişi, gün içinde maruz kaldığımız dilden ötürü, herkesi tedavisi olmayan bir devirde yaşadığına inandırıyor.
2. Dünya Savaşı’nı yaşamış bir Avrupalıya sorduğunuzda, en kötüsünü gördüğünü düşünecektir, aynı sizin bugün “en kötüsünü” gördüğünüzü düşündüğünüz gibi.
Gelecekte torunlarınız da yaşadıkları dönemin en kötüsü olduğuna inanacak.
Bugünün tuzaklı yanı şu...
Sosyal medya ve haber dili, yalan haberler ve çığırtkanlık çağı, sizi olması gerekenden fazla umutsuz hissettiriyor.
Bu nedenle gün içindeki haber ve sosyal medya meşguliyetini minimuma indirmek gerekiyor.
“Geçmişte yaşayan adam”a gelince...
Bugünün gerçeğinin içindeki gizli güzelliği ve umudu görmeyenler, geçmişin sükunetine, güvenli bilinirliğine sığınabiliyor.
Bugünden baktığınızda geçmişin olumsuzluklarını görmüyorsunuz, güzel değerlerini seçiyor ve onları yaşatmayı tercih ediyorsunuz. Bu da aslında güzel bir tedavi şekli.
Ben de ara sıra başvuruyorum. Şimdi izninizle gidip biraz plak dinleyecek, “Hayat” ve “Ses” dergisinin sayfalarını karıştıracağım. 

Yazarın Tüm Yazıları