Paylaş
Rock’n Coke muhabbeti yapamadan olur mu sevgili festival ruhunu özleyen Habitus okuru.
İki senelik hasret bitti, nihayet Rock’n Coke’umuza geçen hafta sonu kavuştuk. Şimdi sanmayın ki bu bir “Şu grubun performansı iyiydi, bu grup eh, şöyle böyleydi, şu grubu kaçırmamak içi güneşin altında havale geçirdim” yazısıdır.
Efendim, biz 30’luklar, bu heyecanları H2000 ve geçmiş Rock’n Coke’larda yaşamış, ununu eleyip eleğini asmış teyze ve amcalar olarak bulunduk bu festivalde. Bir yandan müziğimizi dinledik, bir yandan gençleri izleyip bol bol cıkcıkladık.
Akşam olup da hafiften esmeye başlayınca şalımızı sarındık ve yarım saat hiç sıkılmadan “Ayy hava da soğudu şekerim” diye yakındık.
Biliyorsunuz ki bizim gibi teyze ve amcaları hiçbir zaman mutlu edemezsiniz. Güneş çıksa sıcaktan, rüzgar esse soğuktan yakınırız. Bu geleneği festivalde de sürdürdük.
Halbuki gençliğimizde böyle miydi efendim. O festival senin, bu festival benim, sırtlardık çadırımızı, gider kurardık; hava şartları, yağmur, kavurucu güneş, hiçbiri bizi etkilemezdi. Sevdiğimiz grupları en önden izler, ses yüksekliğinden iç organlarımız yer değiştiriyormuş gibi hisseder, bir de bundan zevk alırdık.
Şimdiyse durum şöyle: 30. yaşını kutlayan bir arkadaşım “eski günleri anmak” maksadıyla çadırını almış gitmiş, fakat hava şartlarından ötürü, kendisini akşam saatlerinde sabit bir şekilde ufka bakarken yakaladım. Sanıyorum sıcak çarpmasından ve yorgunluktan bayılmak üzereydi.
Bakın söylüyorum, sevgili 30’luklar, çadır meselesi 20’lerin işi. 30’unda çadır işine giriştin mi günün sonunda böyle ufka bakıyorsun “Aah belim, uuuh dizim, sırtım yandı, çok sıcak, nem var nem” diye şikayet ede ede.
Ben de bir teyze olarak birkaç senedir Rock’n Coke’a yelpazemi ve şalımı alarak güneş batarken günübirlik gidiyorum. Sıcak dokunuyor evladım. Hal böyle olunca, saat 6-7 gibi hava limonata kıvamına geldi mi, alana ayak basıyorum. Müziğimi dinliyor ve genç kardeşlerimi gözlemliyorum.
Yalnız Hezarfen iyi de, yolu uzun. Bir kilometre daha gitsek Edirne yani, o derece. Bir sonraki sefere Büyükçekmece’de yazlığı olan bir arkadaşa yamanmak ya da Çatalca civarında otel aramak lazım. Yolun uzunluğu bir yana, pazar gecesi dönüş trafiği çekilmezdi. Hollywood felaket filmlerinde göktaşı çarpacak diye şehir merkezinden kaçan Amerikalılar bile böyle trafik yapmamıştır.
Tabii bir de saat geceyarısını geçmiş, gözler kapandı-kapanacak, hiç akılcı bir iş değil günübirlik gelip gitmek.
En iyisi karavan kiralamak
Servisti, arabaydı, bunlarla uğraşmamak ve kendini sağlama almak isteyen genç kardeşlerime önerim, karavan kiralamaları. Üstelik konforlu da.
Sahra tuvaletlerine mecbur kalmıyorsunuz, 8-10 kişi kiraladığınız için de pahada ağır olmuyor.
Karavan bulamadınız, minibüs. Şu noktada hem “arabamdan da ödün vermem konforumdan da” demeyeceksiniz. Israrla söylüyorum, araba kullanmayınız, gece gece kendinizi tehlikeye atmayınız.
Ha, bir de içki içip gece dönen arkadaşlar var ki, onlara diyecek bir şey bulamıyorum.
Otoparkta asılı “alkol kontrolü yapılacaktır” afişlerine rağmen içen ve üflemeden geçenler şanslı mı yoksa şanssız mı, bilemedim.
Gerçi herkese alkol kontrolü yapılacak olsa çıkışlarda aşırı yığılma olurdu, sabaha kadar eve dönemezdik tahmin ediyorum lakin bir dahaki sefere bu işe başka bir çözüm bulunmalı.
Bugün festivale girdik, yarın da biraz alanda dolanalım o zaman.
Paylaş