Paylaş
1610 yılına kadar dünya, evrenin merkezi olarak ele alınıyordu. Bu keşiften sonra Galileo bir kitap yazdı fakat sonrasında Kilise Engizisyonu baskısı ile “iddialarından” vazgeçmek zorunda kaldı.
Bugün yaşadıklarımız belki konu olarak farklı ama matematiği ne kadar benziyor aslında değil mi? İnsan ve dünya odaklı hayat yaşayan insanoğlu, evrenin merkezinin dünya olmadığını duyduğunda, algı dünyası şaşar... Kabullenemez. Bu büyük değişikliklerle mücadele etmek yerine reddetmeyi tercih eder. O “dünya merkezdir” deyince dünya merkeze dönüşüverecektir çünkü!
Sahi ya, nasıl “Her şey dünyanın etrafında” olmaz? Dünya nasıl evrenin merkezi olmaz?
Bilmez ki, insan da, dünya da evrenin bir parçası, bir detayı aslında. Koca bir bütünde, canlı-cansız kendi gibi sayısız varlıkla, evreni oluşturan bir detay sadece. David Eagleman, Incognito isimli kitabında Galileo’nun keşfinden sonra son 400 yılda geldiğimiz noktayı gayet güzel özetler: “Keşfi izleyen 400 yıl, bizi merkezden daha da uzağa atarak, sonunda 500 milyon gökada grubu, 10 milyar büyük gökada, 100 milyar cüce gökada ve 2000 milyar kere milyar güneş içeren görünür evrende küçük bir nokta olarak yerimizi sağlam biçimde belirledi.”
Gelişen teknoloji yerimizi belirlemiş olabilir ancak geçen 400 yılda insanın değişime olan direnci değişmedi... Bildiğini sandığı ne varsa hepsini bırakmayı öğrenemedi...
Galileo'nun verdiği ders
Galileo’ya Kilise Engizisyonu baskısıyla yazılmış ve “Tamam, sözlerimden vazgeçiyorum, Dünya evrenin merkezidir” demek zorunda bırakıldığı metnin üzerine zorla imza attıran zihniyet başka formlarda yine var...
Neden var?
Evrenle ilgili bizi şaşırtan bazı gerçekleri, insanoğlu küçük ölçekte kendi hayatında uygulayamadığı için var.
Galileo’nun keşfi, insanı ve dünyayı merkez olmaktan çıkarıyordu. Merkez olmaktan çıkmak demek, yaşayan bir bütünün bir parçası, etkileşim içinde hareket eden bir sistemin bir kolu olmak demek.
Toplumlar da uzay sistemleri gibi. Bireylerin birbiriyle etkileşim içinde yaşayarak geliştirdiği veya geliştiremediği sistemler. “Hayır efendim, dünya sadece benim etrafımda dönüyor” dediği anda bozulmanın, çirkinleşmenin, adaletsizliklerin görüldüğü yerler.
Kendi içinde Galileo’nun keşfini yapmayanları, “dünyanın evrenin merkezi olmadığını”, yani kendisinin ve kendi algılayabildiği ölçüdeki çevresinin “dünyanın merkezi olmadığı” gerçeğine vakıf olamamışları tanıyorsunuz...
Her yerde çıkıyor karşınıza: Sokakta yürürken, bir toplu taşıma aracında, işte, okulda, alışveriş merkezinde, banka sırasında...
Trafikte, yürüyüş yaparken, markette alışveriş yaparken, kafede otururken... Havalı otomobilinin camından çöp atarken, tuvaletleri ondan sonra kimse girmeyecek gibi kullanırken, düzenli yaşam adına koyulmuş kaç tane kural varsa hepsini teker teker çiğnerken...
Kamerayı biraz daha uzaklaştırırsak onları haberleri izlerken, illeri, ilçeleri, ülkeleri yönetirken, “kendi gibi” olmayana veya hayvanlara zulmederken, çirkin şehirler yaratırken, ülkesinin kaynaklarını hunharca harcarken, kısaca milyonlarca insanı mutsuzluğa sürüklerken görüyoruz.
İnsanları tanımaya çalışırken, toplumlar politikacılara önemli görevler verirken, kendi hayatımıza yeni insanlar sokarken belki de bir tane soru sormalıyız: Galileo’nun yaptığı keşfi kendi dünyasında yapmış mı?
“Benim etrafımda dönen dünya”da yaşar gibi mi davranıyor yoksa kendisinin de anlamlı/anlamsız bir parçası olduğuna inandığı bir evren içinde yer aldığını bilerek mi? Başkalarının da yaşadığının farkında mı? Herhangi bir nedenden dolayı ayrımcılık yapıyor, insan ayırıyor/kayırıyor veya aşağılıyor mu?
İhtiyaç duymadığı ne varsa onları paylaşacak kadar yüce gönüllü mü?
Sırf kendine uymuyor diye başkalarına zulmetmeyi kendinde bir hak görüyor mu?
Yalan söyleyebiliyor mu?
Paylaş