Ev harici her yeri “çöplük” algılamak

Bir üniversitenin mezuniyet törenindeyiz. Fatih’teki Vefa Stadı’nda... Oturacak yer kalmamış, duvarın kenarına dizilmiş, kepli öğrencileri izliyoruz. Hava sıcak, etraf kalabalık, nefes alınmıyor. Ancak su içip ferahlamayı düşünebilirsiniz.

Haberin Devamı

Fakat o da ne? Adamın biri, çantasından koca bir paket çekirdek çıkarıyor.
İnanıyorum ki, gelecekte Mars’a bizden biri gitme imkanı yakalarsa, herhalde Mars’a ayak bastıktan sonraki ilk işi çekirdek yiyip kabuğunu “tpffff” sesiyle gezegen yüzeyine tükürmek olacaktır.
Neyse, mezuniyet töreninde de çekirdek yendi elbette. Ama nasıl çekirdek yemek. Uzun süre aç kalmış ve insan görmüş zombi coşkusu var adamda. Öyle bir gözü dönmüşlükle yiyor çekirdeğini. Çekirdek zombisi.
Elbette kabuklarını yere atıyor.
Beş dakika içinde ayaklarımızın dibine kadar çekirdek kabuğu oluyoruz. Çekirdek kabuğu denizinde boğulacağız. “Torba verelim, içine atın” diyoruz fakat hayır efendim, sonra toplayacakmış. (Yav he he.)
ELBETTE toplamadı, kalktı, gitti. Arkasında paket, su şişesi, ambalaj ve yanında taşımak istemediği ne varsa atarak, iğrenç bir çöp dağı bırakarak...
Bir başka gün: Site duvarının kaldırıma komşu olduğu bir sokakta, site bahçesinden fırlatılan bir izmarit, yürüyen bir kadının saçına isabet etti. Alev topuna dönmeden fark etti ve silkindi. Bağırış, çağırış, kavga, gürültü derken kadın haklılığını ispatlayamadı. “Ne varmış canım denk geldiyse!”
Adam haklı tabii, site bahçesi yanmasın, kirlenmesin, saçımız alev alsın daha iyi. Bahçe ne de olsa “ev yarısı” sayılır, sokaklar herkesin ortak alanı, ortak alan da özgürce çöp atılabilen alan demek.
Geldik bayrama... Bayram tatilinde şehirde kalanlar vakitlerini açık havada geçirdiler. Sahillerde, parklarda oturdular, piknik yaptılar, çekirdek yediler, çekirdek yediler, çekirdek yediler, su içtiler, çekirdek yediler, yemek yediler, cips ve kuruyemiş yediler, sonra yine çekirdek yediler, sandviç yediler...
Buraya kadar şahane.
Peki eve dönme vakti geldiğinde ne yaptılar? Toplam bir dakika bile almayacak olan işi yapmadılar. TÜM YEDİKLERİNİN çöplerini, bir boş torbanın içine toplayıp çöp kovasına atmadılar. Çimlerin üzerine, oldukları yere savurdular, gittiler.
Bayram günü akşam üzeri o parkların halini bir görseydiniz... “Yazık bunları toplamak zorunda kalacak belediye çalışanlarına” derdiniz. Utanırdınız. Çimlerin üzeri silme çöp dolu. Karpuz kabuğundan kemiğe, ambalajdan izmarite yelpaze geniş.
Oturdukları yerler hariç her yer çekirdek kabuğu.
Bu çöpleri burada bırakanlar evlerine döndüklerinde, ayakkabılarını kapıda çıkararak temiz evlerini kirletmediler. Yemek yerken döktükleri kırıntıları temizlediler.
Onlar evlerinin temizliğiyle meşgulken, belediye işçileri parklara dağılmış, ellerinde koca çöp torbalarıyla o evleri çok temiz olan insanların bıraktığı çöpleri elleriyle teker teker topluyorlardı.
¡¡¡
Tüm bu örneklere baktığımızda tek sonuç çıkıyor: “Ortak kullanılan alan”, özgürce kirletilebilecek alan demek. Kirletilmeyecek alanlar, sadece evler. Bakın, apartman bile değil. Apartman da “ortak alan” ya, kapıların önleri bile yırtık market torbalarından çöp sularını akıta akıta çöp konulan, sigara izmariti fırlatılan yerdir.
Ha, bir “ev” daha var. O da özel araçlar. Aracını çizmez bezle parlatan ama yediğinin ambalajını, sigarasını sokağa fırlatanları uyarmaya kalksak, ömrümüzün tamamını bu işe vakfetmemiz gerekir. Vaktiyle yaya vaziyette iken sıkışık trafikte çöpü sokağa atanların attığını yerden alır, araçlarına geri atardım. İstiklal’de adam vuran, omuz atma cinayeti işleyenlerin ülkesinde, bu pek makul bir çözüm olmasa gerek tabii. Vazgeçtim.
Esasında basit. Çöpü atan adam hayatında tek değişiklik yapsa, “Bunu evimin yerine atar mıydım?” diye sorsa kendine....
Aman canım neyse, benimki de hayal işte...

Yazarın Tüm Yazıları