Paylaş
Önce kalbinizden dışarı doğru bir sıcak dalga yayılıyor, değil mi?
Tam olarak bilimsel açıklaması bu değil tabii, gelin işin teknik kısmına girmeden “hissiyat” tarifinden devam edelim...
Bu sıcak dalga bünyede bir isyan dalgasına dönüşüyor. Avaz avaz bağırmak, yanlış olanı düzeltmek, doğruyu haykırmak istiyorsunuz.
Adaletsizlik, doğrudan kontrol edemediğiniz bir durum ise, çaresiz bir kabullenişlikle oturduğunuz yerde kalıyorsunuz. “Ne yapsak boş” hisleri göğsünüzü sıkıştırıyor. Denizin ortasında bir gemide gibi hissediyorsunuz. Henüz kara görünmüyor. Kara görünecek mi, o bile bilinmiyor.
Peki neden böyle hissediyorsunuz, hiç düşündünüz mü?
Ben size söyleyeyim. Çünkü insan beyni, adaletsizlik ve belirsizliğe, açlık ve susuzluk gibi fiziksel arazlardan daha çok tepki verir ve daha az dayanıklıdır.
İşte tam da bu yüzden, hayatınızı etkileyecek “eli kulağında” bir iş olduğu zaman tüm bünyeniz altüst olur. Haber beklerken tüm dikkatiniz, düşünceleriniz darmadağın hale gelir.
Genel olarak insan hayatını düşünecek olursak, nihai amacın “belirsizliği yok etmek” olduğunu, bunun için çalıştığımızı bile söyleyebiliriz. Hayatımızda “netlik” isteriz. Hayatımızı güvenceye almak için para biriktirmeye gayret gösteririz, işlerimizin bize güvence vermesini arzu ederiz, önümüzü görme ihtiyacı hissederiz...
Kadın-erkek ilişkilerinde bile böyle durum... Net çizgiler çizmek, ilişkinin tanımını yapmak istemez miyiz hep?
Daha basit yaşamsal alışkanlıklarda da hep “belirli olma hali”ni ararız. Misal, etrafımız düzensiz, dağınık ve pis iken önümüzdeki işlere konsantre olmayız. Evimizin-ofisimizin o “sisler içindeki” hali limbik sistemimizi “belirsiz bir durum var, alarm ver” diye dürtüp durur...
Gelelim adalete...
Kişisel hayatınızı düşünün: Bir yakınınızdan kazık yediğiniz, adalet duygunuzun tuzla buz olduğunu hissettiğinizde... Bir toplum içinde var olmaya çalışırken, karşılaştığımız adaletsizliklerin hepsine sonuna kadar tepki veremediğimiz, savaşamadığımız, “olana katlanmak” durumunda bırakıldığınızda...
Yemek gibi, su gibi ihtiyaç duyduğumuz adalet hissinin yerine koca bir taş konduğunda... Öncelikle, kalbimizdeki “hassas kantar”ın ayarlarıyla oynayanları hiç unutmayacağız. En önemlisi de, umudumuzu kesmeyeceğiz.
Meseleye bir de şöyle bakalım: İnsan vücudu, her zaman kötülüğe iyilikten daha çabuk ve daha güçlü tepki verir. Dolayısıyla her adaletsizlikte, her belirsizlikte, hayatla başa çıkmak için yeni yöntemler geliştirir.
Biliyorum, bu aralar “deneyim kazanmaktan” yorulduk. “Ara” istiyoruz. Adalet duygumuzla oynanmayan, belirsizlik duygusunun ağır basmadığı günler yaşamak istiyoruz. Hayattaki mutluluğu küçük zevklerde aramaya kendimizi mecbur hissetmek istemiyoruz.
İlgililere duyurulur.
Paylaş