Paylaş
Bir yandan hayal kurar, bir yandan da o hayalin gerçek olmayacağını bildiğimizden, formalarımıza “tat” katmak için çırpınırdık. Belirtilmiş renkten farklı çorap bile giyemezdik...
Renkli ayakkabı giymek, yakamızı açmak, saçımızı savurmak öğretmenimizin “bir daha görmeyeyim”iyle sonuçlanırdı.
“Neden forma, neden önlük?” diye sorduğumuzda “Önlük ve formanın öğrencilerin arasındaki ailelerin ekonomik durumundan kaynaklanan farkı ortadan kaldırdığı” cevabını alırdık.
Oysa bu cümlenin sadece bir kısmı doğru. Önlük ve forma öğrenci ailesinin “her gün giyilecek kıyafet satın alma” derdini ortadan kaldırıp cepleri rahatlatıyordu sadece. Okullarda “görüntü açısından” bir fırsat eşitliği yaratmıyordu.
Bir dolu öğrencinin hayatı birbirlerinin çantalarına, kalem kutularına, kırtasiye malzemelerine, tokalarına, ayakkabılarına özenerek geçti. Yani “fark” önlükle, ortadan kalkmadı. Bilakis, fark hep belirgindi çünkü detaylarda altı kırmızı kalemle çiziliyordu.
Şimdi formaların kalkmasıyla “fark” belirginleşecek. Kışlık gardırop derdi çıkacak. Ailelere yük binecek.
Öğrencilerde “Kıyafet yarışı” başlayacak. Okulların rehberlik servisleri daha çok iş yapacak.
Üstelik bu yeni “özgürlük” tayt giydirmiyor, kolsuz kıyafete müsaade etmiyor, dizin üstünde eteğe “haşa” diyor. Özgürlük veriyor gibi görünürken kendi anlayışını yaymak maksadıyla hesap kitap yapan bir zihniyet, kendine eğitim sisteminde yer açıyor. Malum, ağaç yaşken eğilir.
Herkese, her inanca, her düşünceye eşit uzaklıkta duran, vatandaşını ayırmadan kollayan bir devlet politikası olsaydı inanacaktık, sevinecektik bu habere.
Bize kısmet olmadı ama en azından sonrakiler kurtuldu diye...
Fakat piknikte aileleriyle rakı içen öğretmenlerin toplum önüne çıkarılıp, sonra da “aklanarak” hayatlarında haksız yere iz bırakıldığı...
Ateizmle ilgili bilgi verdi diye felsefe öğretmenine soruşturma açıldığı...
Her sene ayrı bir sınav skandalıyla öğrencilerin intiharın eşiğine getirildiği bir eğitim sisteminin içinde çırpınırken...
Meğer “eğitim sorunları” piramidinin en üstünde “forma ve önlüklerle öğrencilerin tek tipleştirilmesi” varmış, haberimiz yokmuş.
Öğrencilerimize serbestlik geldiği müjdesini “yemiş” gibi yapalım bari.
Başka çaremiz var mı?
Emniyet kemerciği
Hayatımızı genel olarak “Şark kurnazlıkları arasında yaşamımızı sürdürmeye çalışma” olarak görmek mümkün. Yalnız üçkağıda, “bir yolunu bulma”ya o kadar konsantre olmuşuz ki o şark kurnazlıklarının hayatımıza kast ettiğini bile göremez hale gelebiliyoruz.
Önceki gün Rahşan Gülşan “emniyet kemerciği” yaramıza değindi. Büyük marketlerde bile peynir ekmek gibi satılan kemer ikaz susturucuları, virüs gibi yayılmayı sürdürüyor.
Peki ne işe yarıyor bu “emniyet kemeri başı”? Otomobilinizde, emniyet kemerini takmadığınız takdirde ötüp baş ağrıtan o sinyali kesmeye yarıyor.
Böylece sağ elinizi camdan sarkıtırken koltukta dilediğiniz kadar yayılabiliyor, yolu ortalayıp etrafı izlerken keyfiniz sizi “daraltan” bir kemer sayesinde bozulmuyor.
Emniyet kemersiz hız yapmak da çok zevkli olmalı. Kaza esnasında ön camdan yola fırlamak varken, kendimizi bu adrenalinli anlardan neden mahrum bırakalım ki? Bakın ne diyeceğim.
Bu susturucuyu alıp baş ağrınızdan kurtulmaya niyetliyseniz, alışverişiniz onunla sınırlı kalmasın.
Bir tane tabut, Karacaahmet’ten de yer alıverin kendinize.
Lazım olur.
Paylaş