Dünyayı centilmenlik değiştirecek

Sadece sesinizin tonunu değiştirerek ve birine sinirlenmeden önce 10’a kadar sayarak dünyayı değiştirebileceğinizi iddia etsem...

Haberin Devamı


İnanır mısınız? En yakınınızdaki insanlarla yaşadığınız tartışmalardan tutun, büyük ölçekli olaylara kadar...
Bu temel prensibi uygulandığınızda hayatınızın bambaşka renklerle süsleneceğini, güzelleşeceğini söylesem...
Olaylara yaklaşımımız, hem bizi, hem de çevremizi değiştiriyor. bunun farkına vardığımızda hayatımızda önemli bir engeli oradan kaldırmış olacağız ancak çözümü hep çatık kaşlarda, stres yaratan diyalog ve ortamlarda arıyoruz. Bulamazsak da yaratıyoruz.
Zaten çağ buna daha uygun görünüyor: Bağırıp çağırma, popülist söylemlerle yükselme, kavga...
Şiddet, birbirini zayıf yerinden vurarak sürtüşme ortamı yaratma...
İnatlaşma, “Sen öyle yaparsan ben de böyle yaparım, al sana”cılık... Birbirinin işini yokuşa sürme...
Yüksek perdeden diyalogla, “kısasa kısas”la, güç gösterisiyle insanlığın ileri gideceğini düşünmek...
Hem fiziksel olarak, hem de dilde kaba kuvvetle üstünlük mücadelesi...
Gelin bugün bunun size tam tersini anlatayım.
Bir efsanenin, kendi yıllarında yaşadığı ırkçılık gibi dünyanın başına gelmiş en büyük sorunlardan biriyle kendi dünyasında nasıl mücadele ettiğini...
Ve nasıl bir etki yarattığını...
Olaylara, dönemlere, insanlara yaklaşımın neleri değiştirdiğini gösteriyor aslında:
Netflix’te “Nat King Cole: Afraid of The Dark” belgeseli...
Döneminin en başarılı, en popüler müzisyenlerinden biri Cole.
Kadife sesi ve şarkılarıyla Amerika’nın sevgilisi olan bu harika müzisyenin hayat hikayesi anlatılıyor belgeselde.
Sıradan bir hikaye değil bu.
Afrika kökenli Amerikalıların ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördüğü bir çağın yıldızı Cole.
Fakat en azılı siyahi düşmanı bile görmüyor Nat King Cole’un derisinin rengini.
“Beyaz” ve “siyah”ların eğlence merkezlerine dahi ayrı kapılardan girdiği bir dönem...
Cole, 50’lerde ırkçılığın son derece yoğun yaşandığı Las Vegas’ta kalburüstü kitlelere sahne programı yapmaktadır...
Otellere milyonlar kazandırmakta ve sahne üzerinde büyük sevgi ve saygı görmekteyken “dışarıda” bambaşka bir muameleye maruz kalmaktadır.
Toplu yaşanan her yerde ayrımcılık vardır,
o saygı gördüğü sahneye “beyaz”ların kapısından giremez, onların kaldığı otellerde kalamaz...
Ancak siyahi vatandaşlar için ayrılmış ve koşulları berbat bir bölgede, kötü otellerde kalmasına izin verilir Cole’un...

Haberin Devamı

En büyük mesele

Haberin Devamı

Peki Cole ne yapar?
İşini iyi yapmakla meşgul olur, müziğiyle insanları birleştirir.
Nat King Cole’ün, bu ayrımcılığın içini şiddetle, intikam duygusuyla ve kötülükle doldurmasına izin vermediği şöyle
anlatılıyor:
“Nat King Cole, gerçek bir centilmendi. Her yerde saygı görürdü. Kendisini taşıyışı ve doğasından ötürü kendisini asa ortamdaki negatif insan olacağı bir duruma düşürmezdi. Irkçılık üzerinde, ırkçılıkla savaşan birçok aktivistten çok daha pozitif bir etki yarattı. Umut ve akıl timsali, tolerans ve sevginin simgesiydi...”
Şimdi bugünü düşünelim.
Birbirinin hassasiyetlerini kaşıyarak sonuç elde etmeye çalışan insanlar...
Siyasi görüşleri farklı, yaşantıları farklı, düşünceleri farklı...
Aynı ülke içinde varolma “savaş”ını birbirlerini kaşıyarak vermeyi tercih ediyorlar.
Karşılıklı olarak değerlerini, hassasiyetlerini, duygularını bir bir ayak altına alınarak, inatlaşarak kendilerini güçlendirdiklerini düşünüyorlar.
Fiziksel şiddet, dile fazlasıyla sirayet etmiş durumda.
Şiddet dilinden, birbirine sürekli saldırı halinde olmaktan bir sonuç çıkmıyor.
Çıkıyorsa da o insanlığı ileriye götürmüyor.
Cole, karşısına çıkan tüm zorlukların üzerinden centilmenliğini koruyarak geldi.
Irkçılık üzerinde, ırkçılıkla savaşan pek çok aktivistten çok daha pozitif bir etki yaratmış olması bize önemli bir ders veriyor.
Centilmenlik kaybedilince bizi insan yapan en temel özelliklerimizi unutuyoruz. Belki de hatırlamamız, hayatımızda korumamız gereken en önemli değer budur.

Yazarın Tüm Yazıları