Dostlar olimpiyatta görsün

Bahar geldi diye sevineceğim ama tam neşemi bulacakken bir his dürtüp duruyor “dur çok sevinme” der gibi beni... Her sevineceğim vakit oluyor bu “dur hele” halleri...

Haberin Devamı

Tam keyifle ayaklarımı uzatıp baharın keyfine varacakken nerede yaşadığım ve neleri görmezden geldiğim aklıma geliyor.

Plansız bir şehirde, deprem riski altında “aman canım bize bir şey olmaz” diyerek deprem beklediğimizi hatırlayıveriyorum birden.

Yaşadığımız apartmanlar eski. 2000’den önce yapılmış tüm binalar eski sayılır zira. Zemin etütleri, beton dayanıklılık testleri eksik.

İçlerine oturmuşuz, hayatımızın ortasındaki gerçeği görmezden gelerek yaşamayı sürdürüyoruz.

Deprem olduğunda nasıl dayanacağını bilmediğimiz binaların içinde huzur içinde otururken “Tuhaf bir kıllanma duygusu” sarmıyor mu sizi de?

* * *

Uzmanlar der ki, insan beyni en zor belirsizlikle baş eder. En derinde hep “ya olursa” endişesi ve tüm endişelere rağmen bu konuda harekete geçmeme ısrarı.

Haberin Devamı

Sonra gelsin kronik mutsuzluk. En mutlu anımızda bile riskin farkında olup yokmuş gibi davranmaktan gelen o rahatsızlık hissi hep baki...

Hoş, “Belirsizlik” dediğin bir tane mi? “Bakalım bugün ne haberler duyacağız” diye uyanmadığımız bir gün var mı?

Dönelim tekrar yaşadığımız evlere... Üst üste, alt alta, malzemesinden çalınarak inşa edilmiş, usulüne göre yapılmamış milyonlarca haneye...

Neden apartmanınızın depreme dayanıklı olup olmadığını ölçtürmüyorsunuz? Hiç bunu düşündünüz mü?

Tabii şimdi apartman sağlam mı acaba diye sormak biraz para demek. Kendi başınıza koca apartmanın masrafını üstlenemeyeceğinize göre... Komşulara danışacaksınız.

Onlar anlaşacak da... Belediyenin görevlendirdiği bir şirkete gidilecek de... Randevu alınacak da...

Şimdiden üşendiniz değil mi? Zaten pahalı geldi. Zaten komşular itiraz etti. “Zaten müteahhitle görüşüyoruz, evi yıkıp yapmak istiyor” dediniz... “Belki”
olacak bir depremle ilgili gereksiz yere endişe yapmak istemediniz, kısa vadede sizden para ve zaman götürecek fuzuli bir iş olarak gördünüz değil mi?

Biz bu kafadayken yöneticilerimiz de aynen bizim gibi... Dere yataklarına bina yapmayı ve deprem vergilerini yollara harcamayı peki seviyorlar.

Sonra 2020 Olimpiyatları İstanbul’da olsun diyoruz. Olsun valla. Dostlar olimpiyatta görsün.

Haberin Devamı

Vitrin güzel, peki ya mağaza?

Altyapısı olmayan, trafikte boğulmuş, üstüne üstlük deprem riski taşıyan bir 3. Dünya ülkesi şehrinde nasıl bir olimpiyat olur dersiniz? “Bize bir şey olmaz” diyerek mi çıkacağız yola mesela?

Tüm dengesi bozulmuş, üstüne üstlük yüksek deprem riski taşıyan bir şehirde olimpiyat gibi büyük bir organizasyona niyetlenmek...

Ama tek dert vitrinimiz iyi olsun, güç gösterisi yapalım, şehir kaosmuş, üzerimize çökecekmiş kimin umurunda...

İnsan konuştukça, düşündükçe, yazdıkça deli oluyor: Milyonlarca insan oturduğu apartmanların ve işyerlerinin sağlamlığından haberdar değil. Deprem olduğunda nerede toplanacağını bilmiyor. Bir acil durum planı yok. Evde alması gereken önlemleri bilmiyor. Felaket anında İstanbul gibi bir şehrin birbirine girmemesi için nasıl hareket etmemiz gerektiğini hiçbirimiz bilmiyoruz.

Haberin Devamı

Felaket tellalı gibi konuşmak istemem ancak deprem gerçeği hayatımızın orta yerinde otururken, risk yokmuş gibi yaşayıp olimpiyat pazarlığı yapmak tuhaf geliyor. Olimpiyat komitesi şehrin bu dev kaos riskini yok sayar mı dersiniz? Dahası, riskin farkında olup elini oynatmayan, sağlam bir felaket planı olmayan ülkeye olimpiyatları verir mi?

Verirse “Bizimkiler iyi hava yapmış, güzel ikna etmiş komiteyi” diyeceğim.

Vitrin süslemek kolay ama esas iş mağazada. Bizim mağaza da yağmalanmış, soyulup soğana çevrilmiş, darmadağın durumda.

 

Yazarın Tüm Yazıları