Paylaş
“Ulaşımda sıkıntı yaşanmaması için özel araçlarla trafiğe çıkılmaması rica olunur.”
Geç kalmıştı, zira sabah çok erken saatlerde başlayan şiddetli yağmur ve eşlik eden gök gürültüsü bu uyarıyı çoktan yapmıştı aslında.
O sebeple biz temkinli İstanbul sakinleri, teknelerimizle, botlarımızla, balıkçı kayıklarımızla ve sallarımızla çıktık yola.
Bazen Castaway’deki Tom Hanks gibi dalgalarla savaştık, bazen Survivor ortamlarına düşmüş gibi birbirimizle yarıştık, bazen de Murat Dalkılıç gibi şelaleden atladık ama becerdik şehrimizde hayatta kalmayı.
İstanbul’da yaşamayan hissedemez bu durumu, Kevin Costner’ın başrolde oynadığı Waterworld’deki gibiydi ortam.
Üsküdar’dan kendini boğazın coşkun sularına atanlar, Beşiktaş’a geldiklerini ancak bir bankanın ATM kabinine çarptıkları zaman anlayabildiler zira.
“İyi ki salımızı, kayığımızı almışız” dediler, işlerine güvenle vardılar ve vakit kaybetmeden mesailerine başladılar.
Fulya gibi otomobillerin yerçekimi yüzünden ters takla atacağı kadar dik yokuşlara sahip (hatta bazı yerlerde yokuşlar sağa ve sola hem yana, hem yukarı doğru eğim yapar, arzın merkezi neredeydi, şaşırırsınız) semtlerin durumu hayli vahimdi.
İşyerlerine ulaşmak isteyen şık hanımlar, bir noktaya kadar araçlarıyla gitti, ardından topuklularını çantalara sokuşturdu, bagajlarından çıkardıkları rafting botlarına binerek bir sağdan, bir soldan kürek çekmek suretiyle hızla akan derelerde yol aldı.
Fakat onları bir sürpriz bekliyordu, en zor etapla henüz karşılaşmamışlardı, Gayrettepe etro Şelalesi’ne geldiklerinde rafting teknelerini durduramadılar...
Şelalenin hırçın sularıyla birlikte (burası yavaş çekim) “Haaaaa... Yıııııır” diye bağırarak, yaklaşık 20 metre kadar düştüler ve metro istasyonunun alt katında buldular kendilerini.
Bir kütüğe tutunup yerli ve milli timsahlara yem olmamak için dua ettiler.
Üsküdar’da ise bazı vatandaşlar kayık, sal ve botlarını hazır etmedikleri için işlerine yüzerek gittiler.
Lazım olmadığı zaman tüm plajlarda bulunan kamyon lastikleri yoktu, biraz zordu süreç.
Tabii şimdi kimse kıskanmasın, kimin bu imkanı var.
Kim işine yüzerek gidiyor, sorarım size.
Belediye “Artık işe yüzerek gidiyorum, sabah sporumu hiç aksatmıyorum” afişleri hazırlasa yeridir, bu kadar kıskanılmanın bir yanıtı elbette verilir. Kıskanmayın.
Beton su geçirmiyor efem
Efendim, şehrin diğer yanlarından da bereket dolu görüntüler yağdı elimize sabah.
Ne demişler? Nerede hareket, orada bereket.
Nehir olmuş akıyordu tüm şehir.
Tercihini küçük dereye dönüşen sokak kenarlarında değil, nehre dönüşen otoyollarda değerlendiren vatandaşlarımız tatlı bir mola vermek istediler...
Özellikle Aksaray Nehri’ni tercih etti vatandaşlarımız, öğlen yemeğinde alabalık tercih ettiler ve araçlarının içinde boğazlarına kadar su içinde oturarak, ne kadar da kıskanılacak bir şehirde yaşadıklarını düşündüler...
Bu imkanları onlara veren herkese minnet duydular, şehrin tüm yüzeylerini yağmur suyunun gideceği ufak bir boşluk bırakmadan asfaltla kaplayan tüm şehircilik ve belediye projelerini hazırlayanlara teşekkür ettiler...
Tüm bunların ardından bakanımız “Bu bir doğal afettir” dedi, coşkun kalabalıklar kendilerinden geçerek alkışladı, “Evet, evet, öyledir” dedi...
Valla sizi bilmem, ben bu “alternatif gerçekliği” yaşadım.
Halimden de memnunum. Ne güzel sıcaktı, şimdi yüzüyoruz işte, salımıza, efendime söyleyeyim kayığımıza binip neredeyse şehrimizin her yerine ulaşabiliyoruz.
Siz de her şeyden şikayet ediyorsunuz.
Ya şikayet ediyorsunuz, ya kıskanıyorsunuz yahu!
Bir de “3 yanı suyla çevrili şehir, deniz taşımacılığını hiç kullanamıyoruz” dersiniz...
Valla ben kullanıyorum, tavsiye de ediyorum.
“Madde madde yazınca belki daha iyi anlaşılır, bugünkü yazımı şöyle bitirmek isterim...
Sayın yetkililer...
1- Beton ve asfalt su geçirmiyor. Bu yolları her kim planlıyorsa lütfen bu bilgiyi ulaştırınız. 7 yaşındaki yeğenimin özel ricasıdır.
2- Beton ve asfalt su geçirmediği için, (bakın tekrar ediyor 7 yaşındaki yeğenim, bold’layarak yaz, büyük harfle yaz diyor, BETON VE ASFALT SU GEÇİRMEDİĞİ İÇİN) yağmur suyu akacak yer bulamıyor.
Dolayısıyla başımıza gelen bir doğal afet değildir.
İnsan eliyle hazırlanmıştır.
İnsan kaynaklı bir afettir.
Sevgilerimle.
Paylaş