Bugün biraz dizilerden konuşmaya, televizyon tarihine şöyle bir dönüp bakmaya ne dersin sevgili dizi bağımlısı Habitus okuru?
Hazır “Touch”ı konuşurken, gelin bugün okyanusun ötesine geçelim ve yapımcılarımızın “Neyi alabilir/çalabilir veya adapte edebiliriz” diye yakından takip ettiği Amerikan dizi piyasasının; farklı toplumlara, ırklara, dinlere ve kültürlere yer verir hale nasıl geldiğine bir bakalım... Hollywood, “Amerikan rüyası” satmayı bir kenara bırakmadı ama potansiyeli çok büyük başka bir pazar olduğunun farkına vardı ve son yıllarda buna oynuyor: Yapımlardaki karakterleri birbirinden farklı dil, din ve ırktan insanlardan; sahnelerini ise farklı ülkelerden seçiyor. “Yakınlık hissi” yaratarak dünyanın dört bir yanından izleyiciyi yakalamayı beceriyor. Bunun için hepimizi ekrana mıknatıs gibi çeken “24”, “Glee”, “Lost”, “Heroes”, “Pan Am” ve son olarak “Touch” gibi dizileri düşünmek yeterli... Aslına bakarsanız dizilerin son dönemdeki bu eğiliminin, “izleyici çekmek”ten daha derinde, başka bir öyküsü var. Amerikan televizyon tarihinin şöyle kabaca üzerinden geçecek olursak, televizyonun evlere girdiği 40’lardan itibaren, 80’lerin sonlarına kadar geçen sürede, ekranlarda “beyazların hakimiyeti”nden söz etmek gerekir. Birleşik Devletler’de ırkçılık; 60 yıl öncesinin yeni medyası olan televizyonda böyle bir yer açmıştı kendine. Farklı ırkların bir arada yaşadığı bir toplum olmalarına rağmen, insan ayrımcılığı, o zamanların medya düzeni içinde “Ekrandaki kişilerin beyaz ırktan seçilmesi ve bunun normalleştirilmesi” olarak karşılarına çıkıyordu... Dizilerde de bu durum geçerliydi. Çok uzağa gitmeyelim, Türkiye’de de yayınlanmış birkaçını düşünelim: “Tatlı Cadı”, “Lassie”, “Dallas”, “Charlie’nin Melekleri”, “Cheers”, “Evli ve Çocuklu”, “Mavi Ay”... Pembe dizilerden “Cesur ve Güzel”, “Yalan Rüzgarı”, “Santa Barbara”, “General Hospital”... Bu dizilere ve diğer tüm ses getiren yapımlara baktığımızda, 80’lerin sonlarına kadar, çoğunun başrollerinde ve yan karakterlerinde beyaz oyuncuları görüyoruz... Ve değişim başlıyor.... 70’lerin sonlarına tarihlenen “Kökler” ve 86-92 seneleri arasında yayınlanan “The Cosby Show”, televizyon tarihinde kilometre taşları olarak değerlendiriliyor. Sonraki yıllarda da “Miami Vice”, “Magnum” gibi, farklı etnik kökenli oyuncuların kadroya dahil edildiği yapımlar karşımıza çıkıyor fakat “beyaz dünya”nın ağırlığının o dönem hâlâ hissedildiğini söyleyebiliriz. (Mesela efsane yapımcı Aaron Spelling, 90’ların en çok izlenen dizilerinden “Beverly Hills 90210”da hiç siyahi ya da Asya kökenli oyuncu kullanmadığı için eleştirilmiş, dizilerindeki karakterlerin, Amerikan toplumunu yansıtmadığı söylenmişti. Bu eleştirilerden ötürü Spelling, 90’larda çok ses getirmiş dizisi “Melrose Place”te farklı ırkları temsil edebilecek oyuncular seçmişti.) Bugün, geçmişten çok farklı olarak, yapımlarda büyük oranda farklı etnik kökenlerden oyuncuların bir araya getirildiğini görüyoruz. Bu, hem Hollywood’un, geçmişteki “Ekranda ırkçılığın normalleştirilmesi” meselesiyle ilgili af dileyişine, hem de dünyanın her yerinden izleyici çekme hedefine hizmet ediyor. “Touch” da aslında bu anlamda, “Yeni dönem Hollywood uyanışı”nın iyi bir örneği olarak değerlendirilebilir...