Değişime direniş!

Biz “hayatta başımıza ne hal, ne kötülük gelirse gelsin yıkılmadan devam” sözünü yanlış anlıyoruz artık eminim.

Haberin Devamı

Bir yıkım yaşandığında makarayı geri sarmamız, hiçbir şey olmamış gibi hayatımıza devam etmemiz bekleniyor, farkında mısınız?
Olandan ders çıkarmak, neden-sonuç ilişkisi kurmak, strateji değiştirmek, yeni koşullara adapte olmak yok. Belirli bir zamana sabitleneceksin ve başına ne gelirse gelsin o zamana geri döneceksin. Başına gelebilecekleri, tehlikeyi reddedeceksin.
Deprem olacak, evler yıkılacak, sen yıkılmamış, az çatlaklı evine girip oturacaksın.
Görmeyeceksin o çatlakları. “Yok bir şey” deyip geçeceksin. Hele binanda görünürde bir şey yoksa, kontrol ettirmeyeceksin bile. Sonra bir sonraki depremde ev üstüne çökecek.
Sadece depremle ilgili değil konu.
Mesela yolda feci bir kaza olacak. Hem kazanın olduğu, hem de aksi şeritte giden araçlar sırf meraktan kaza yerinde yavaşlayacak, duracak, trafiği kilitleyecek.
Adam merakını giderip yoluna devam ettiğinde, ilk fırsatta alkollü araç kullanacak, hatlı sollayacak, canavarlaşacak... O baktığı kazayı bünyesi reddedecek.
Ortada ders alınacak, insana dair bir durum yok çünkü. Akıl sesi nasıl deforme olmuşsa artık, “Yok bir şey, sen takıl kafana göre trafikte” diyecek.
Bu “deforme olmuş/edilmiş akıl sesi” o kadar işlemiş ki içimize, davranışlarımızı biçimlendiren bir güç haline gelmiş.
Ders almak, gözlemlemek, izlemek, çıkarım yapmak konusunda pek beceriksiz görünüyoruz. Üstelik sadece kötü durumlarda değil. İyi değişime de direniyoruz!
Bir düşünsenize, bir insanı belirli bir zamanda tanıdıysak üzerine 20 sene geçsin, hayat değişsin, insanlar yaşlansın, hâlâ onu “ağzı süt kokuyormuşcasına” değerlendirmeyi tercih ederiz.
O hep, onu ilk gördüğümüz andaki insandır bize göre. Değişmez. Gözümüzün önünde başarısına tanık olduğumuz insanları “ben onun o zibidi halini bilirim” küçümsemesiyle değerlendiririz. Değişimi ısrarla reddederiz.
Hayat, karşılaştığımız, konuştuğumuz insanlar, sanki bizim onları belirli dönemlerde hatırladığımız gibi olmalı, öyle kalmalıdır.
İyi değişimi de, kötü değişimi de bünyeler reddedince, başkasını ihya eden bir haberi de, can alan kötü haberleri de okuyup geçiyoruz. Değişmek istemiyoruz. Değişmek istemeyince, harekete geçemiyoruz. Tepkimiz lafla sınırlı kalıyor, saman alevi gibi yüzümüzü yalayıp geçiyor.
Gözden kaçırdığımız bir nokta var tabii: Değişimi görmezden gelirsek, o da bizi görmezden gelir. İyi değişime de, kötü değişime de adapte olmayan, belli zamana çakılı kalan da kendi tercihlerinin sonuçlarına katlanmak mecburiyetindedir...

Haberin Devamı

Birtakım sorular

Haberin Devamı

- Van’da Bayram Otel enkazını izleme çalışmalarına katılan valiyi protesto eden depremzedeler biber gazını yedi, peki bu olay böyle kapanacak mı?
- Çürük binayı yapan da, yapılmasına izin veren de, şöyle bir bakıp “hasarsız evlere girin” diyen de, “enkaz izleme çalışmaları”na katılan da, depremzedeye biber gazı sıkan da kabahatli değil mi?
- Peki “başına bir hal gelmeden, biber gazı ya da cop yemeden” kimse sorumlulardan hesap soramayacak mı?

Yazarın Tüm Yazıları