“Önemli olan kazanmak değil, yarışmak” cümlesinden...
Biliyorsunuz, dereceye giremeyen tüm Türkiye güzelleri ve televizyondaki yarışmalara katılan ancak hüsrana uğrayan herkes bu cümleyi kurmak zorunda. Türkiye’yi temsil eden güzelimiz Gizem de tam olarak “Önemli olan derece değil, orada yaşadıklarım” demiş. Evet, zaten, koskoca yarışma dünyanın dört bir yanından gelen kızlar orada güzel günler geçirsin diye yapılıyor, tek amaç bu. Peki, sorarım size, kazanan güzelin ya da bir yarışmada büyük ödülü kapan kişinin bir kere bile “Önemli olan kazanmak değil yarışmaktı” dediğini duydunuz mu hiç? Çok rica ediyorum, bir kere de “Kazanamadım ve çok sinirliyim, stüdyoyu ateşe vermek istiyorum şu anda” desin bir yarışmacı. Kimse sizden “önemli olan yarışmak” demenizi, böyle sahte bir kibarlığa girmenizi talep etmiyor. Sürekli bir “minnet borcu” hissiyatı dolaşıyor havada. Bir sene de dereceye giremeyen bir Türkiye güzeli “Kazanamadım, elbette kazanmayı çok isterdim çünkü kazanacak vasıflara ve güzelliğe sahibim. Fakat bazen bu tip yarışmalarda kriter sadece güzellik olmuyor tabii, birtakım politik meseleler de olabilir” gibi manidar bir açıklama yapsın. İşte o zaman gönlümüzün Miss World’ü sen olacaksın!
YouTube’un kapanmasından... Bu işe güvenilmeyeceğini tahmin etmeliydim. Madem kapatacaksınız, niçin açıyorsunuz kardeşim. Bunu bileydim YouTube Jacker’ı bilgisayarımdan silmezdim. Bundan böyle en yakın dostumsun YouTube Jacker. Ayrıca tekrar tekrar söylemek gerekirse, YouTube’u kapatmak, “Trafik kurallarını ihlal eden sürücüler var” gerekçesiyle Türkiye’deki tüm otoyolları trafiğe kapatmaya benziyor sayın yetkililer.
Twitter’da chat yapanlardan... Sevgili Twitter muhabbetçileri. Çok rica ediyorum, takipçilerinizi ilgilendirmeyen meseleler hakkında aranızda konuşacaksanız, posta hesabınızı açınız, arkadaşlarınızla bir mail zinciri oluşturunuz. Orada, konuştuklarınızla ilgisi bulunmayan üçüncü kişilerin Twitter sayfalarını işgal etmeden, dilediğiniz kadar muhabbet edebilirsiniz. “N’aber, nasılsın?” diye soracaksanız da yine bunu mail göndermek suretiyle yapabilir, ya da cep telefonunuzdaki “SMS Gönder” butonunu kullanabilirsiniz.
İşine çok emek verdiği için övgü bekleyen, eleştiri duyduğu/duyacağı için tahammül olanlardan... Dünya üzerinde yapılmış ve emek verilmiş tüm işlerin beğenilmesi mümkün müdür? Beğeni kıstası “emek” midir? Mesela ben de bu yazılara her gün saatlerce emek veriyorum ama herkesin beğenmesini beklemiyorum. Tamam, insanların başka insanları önyargılarından sıyrılarak değerlendirebildiği, çok adaletli bir dünyada yaşamıyor olduğumuz bir gerçek, buna bir itirazım yok. Ancak herhangi bir sektörde emek verdiğimiz işleri Mahsun Kırmızıgül’ün aldığı önlemleri alarak korumaya çalışmak, (sinema yazarlarına filmi izletmemek) gibi bir yöntem bulunmuyor. (Ha, “Ben yaptım, oldu” diyorsa ben onu bilmem.) Haksızlığa uğrama endişesini bir kenara koyalım; beğeni, göreceli bir kavram ve “emek”ten bağımsız. “New York’ta Beş Minare”de emeği geçen herkes bunu göz önüne almalı.
Berlusconi’nin beyanlarından... En son, partisindeki kadınlara “Kariyer yapacağınıza zengin koca bulun” demişti, bizi eğlendirmişti. Bu defa da eşcinsellere dil uzatmış. “Güzel kıza bakmak gay olmaktan iyi” demiş. Gördüğünüz üzere her beyanında saçmalama düzeyi artıyor Berluscan’ın. Çok yakında “Bence her parti seks partisine dönüşmelidir, hayat böyle güzel”, “17’lik genç kızlar, gençliklerinin değerini bilmeli. Zengin 60’lıkları tavlayacak yaştasınız, davranın!”, gibi cümleler kurarsa hiç şaşırmam. “Onun adı Berlusconi’dir, ne yapsa yeridir” der, geçerim.