Paylaş
Acaba yakın gelecekte insanın ortalama ömrü 150 yıl mı olacak? Yoksa insanlığın sonu, bir salgın sayesinde mi gelecek? National Geographic’in altı bölümlük “Çığır Açan Buluşlar” belgesel serisi, önde gelen üniversite ve enstitülerdeki bilim insanlarının son buluşlarının yakın gelecekte hayatımızı nasıl ve ne kadar değiştireceğini göz önüne seriyor. Yayınlanan bölümlerde, Angela Bassett, Peter Berg, Paul Giamatti, Ron Howard gibi önemli Hollywood isimleri kaptan koltuğunda oturuyor. “Çığır Açan Buluşlar”ın Londra’da yapılan dünya prömiyerinde, yapımda çalışma ve buluşları konu edilen Steve Ramirez ve Gordon Lithgow ile bir araya geldik.
STEVE RAMIREZ (Nörobilimci): BEYİN, BİR ZAMAN MAKİNESİ
Doktorasını Massachusetts Institute of Technology’de tamamlayan Ramirez, beyin ve optogenetik ilişkisi konusunda önemli çalışmalara imza atmış genç bir nörobilimci. Araştırmaları sonucu ışığın, beyin hücrelerindeki hatıraları aktive edebileceğini keşfetti. Ayrıca, beyne hatıra implantı ve bu hatıraların manipülasyonu üzerinde çalışıyor. Bilim dünyası, Ramirez’in araştırmalarının Alzheimer ve Post-Travmatik Stres Bozukluğu gibi hastalıkların tedavisi konusunda önemli potansiyel taşıyabileceğini düşünüyor. “Çığır Açan Buluşlar-Beynin Sırları” bölümünde yer alan genç bilim adamı ile keşifleri üzerine konuştuk...
* Nörobilim alanında çalışan bir bilim insanı olarak, yaptığınız işi basitçe nasıl açıklarsınız?
- Beyin bir zaman makinesi gibi. Yapmanız gereken tek şey gözlerinizi kapatmak. İsterseniz ilk defa birine aşık olduğunuz zamana gidebilirsiniz, isterseniz üniversite zamanlarınıza geri dönebilirsiniz. Bu sizin elinizde. Benim işimse, bu zaman makinesini “ele geçirmek”. Onun hangi koşullarda, nelerden tetiklendiğini bulup çıkarmak veya ters mühendislik yaparak nasıl çalıştığını çözmek. Ayrıca bu zaman makinesini istediğimiz koşullarda, istediğimiz gibi çalıştırabilmek.
* Beyin ve hatıralarla ilgili bugüne kadar sizce en büyüleyici keşif nedir?
- Beyinde, belirli hatıraları saklayan beyin hücreleri vardır. Beyin hücreleri, ışığa tepki verecek şekilde programlanabilir. İşte bu iki bilgiyi bir araya getirdiğimizde, hücreleri belirli miktar ve nitelikte ışığa maruz bırakırsak belirli hatıraları aktive edebileceğimiz anlamına geliyor. Veya tam tersi, bu hücreleri “kapalı” duruma getirerek hatıraları silmek veya bir hatırayı başka bir hatıra ile işgal etmek mümkün olabilir.
GÜN GELECEK, BEYNE BİLGİ YERLEŞTİRMEYE BAŞLAYACAĞIZ
* Peki, bu anlattıklarınız mesela travmatik bir hatırayı, bizde pozitif duygular uyandıran bir hatıra ile değiştirebileceğimiz anlamına mı geliyor?
- Benim hayalim, hatırayı bir nevi antidepresana döndürebilmek. Bir hatıraya terapi yapabilme özelliğini verebildiğinizde, bu da zaten beyninizde halihazırda olan bir durumu kullanabileceğiniz, dışarıdan bir desteğe ihtiyacınız olmayabileceği anlamına geliyor, ki bu da çığır açan bir buluş olurdu.
* “Eternal Sunshine of the Spotless Mind” filminin konusunu hatırlatıyor bu söyledikleriniz... Orada anlatıldığı gibi hatıraların silinmesi ihtimalinden mi bahsediyoruz?
- O filmin yanlış varsayıma dayandığı bir nokta var: Bir hatıra, tek hücrede saklı değildir. Dolayısıyla tek hücreyi hedefleyerek hatıranızı silemezsiniz. Hatıralar zengindir; görüntü, koku, ses, hepsi farklı yerlerde dağınıktır. Bu hatırayı hedefleyip yok edemezsiniz ancak hatıranın sizde uyandırdığı hissi belirleyebilir ve değiştirebilirsiniz. İşte, biz bunu hayvanlarda yapabildik.
* Peki bu buluş, “öğrenmek” ile ilgili tüm bildiklerimizi değiştirebilir mi? “Beyne bilgi yerleştirmek” gelecekte mümkün olabilir diyebilir miyiz?
- İmkansız değil. Bu “Acaba olabilir mi?” şeklinde sorulması gereken bir soru da değil aslında. Olacak da ne zaman ve nerede olacak, bunu konuşmalıyız. 2 bin yıl önce arka cebinizde duran bir akıllı cihaz tüm dünyayla iletişiminizi sağlayacak, bir de tam olarak dünya üzerindeki yerinizi belirleyecek desek, herhalde kimse inanmazdı. Biz de nörobilim alanında, 10 yıl önce geleceğimizi asla tahmin edemediğimiz bir noktadayız. 10 yıl önce “Beyne ışık göndereceksiniz ve bazı beyin hücrelerini aktive ederek hatıraları geri getirmeyi sağlayacağız” desek, bunun teknolojik olarak imkansız olacağını söylerlerdi size.
GORDON LITHGOW (Genetik Bilimci): EGZERSİZ EN ÖNEMLİ İLAÇTIR
Prof. Dr. Gordon Lithgow, hayatını insanın yaşlanma süreçleri üzerine kurmuş bir bilim adamı. 2001’de, içinde kendi laboratuvarını da kurduğu Buck Enstitüsü ile birlikte çalışmaya başlayana dek Manchester Üniversitesi’nde moleküler gerontoloji üzerine dersler veriyordu. “Çığır Açan Buluşlar”ın “Ne Kadar Yaşayabiliriz?” bölümünde, gelecekte insan hayatını uzatacak genetik alanındaki çalışmalarını aktarıyor. Lithgow ile yaşlanma üzerine konuştuk.
* Profesör Lithgow, sizce bilim insan hayatına onyıllar ekleyebilir mi?
- Bu soruya çok uzun zaman “bilmiyorum” diye cevap verdim. Çünkü bilim öngörülemez ve biyoloji karmaşıktır. 100’üne, 110’una kadar yaşayan kimi şanslı insanlar olduğunu bilirsiniz, ortalama insan ömründen daha fazla yaşarlar ve evet, ben bugün bilimin insan hayatına sağlıklı onyıllar katabileceğini düşünüyorum. 20 yıldır solucanlar gibi basit organizmaların standart hayat döngülerini uzatmak üzerine çalışıyoruz. Son zamanlarda fareler üzerinde de benzer deneyler yapıyoruz. Bu deneylerdeki en büyük sorumuz, yaşlanmanın tam olarak ne ile ilgili olduğu ve hastalıkların bu süreçteki payı...
KONSANTRE BİTKİ ÖZÜTLERİYLE YAŞLANMAYI DURDURMAK MÜMKÜN MÜ
* Uzun yaşamak için nasıl alışkanlıklarımız olmalı, bir numaraya neyi koyarsınız?
- Egzersiz. Türünün önemi yok, eğer düzenli egzersiz yapıyorsanız, yapmayanlara göre fersah fersah öndesiniz demektir. Egzersizle ilgili diğer müthiş şey ise şu: Kas egzersizlerinin beyin için de pozitif etkileri vardır. Sadece bir kasınızı bile çalıştırmanız durumunda tüm vücudunuz değişir. Eğer Birleşik Devletler’de bugün doktorunuz size Alzheimer teşhisi koyarsa, reçetenize yazacağı ilk “ilaç” egzersizdir. Hastalığı yavaşlatmak için en önemli etkenlerden biridir egzersiz. Fiziksel egzersizler, beyin jimnastiğinden de önemlidir. İkinci önemli etken ise besinler... Gerçek besinler...
* Bitkisel temelli beslenmenin yaşlanma ile doğrudan bağlantısı var mı?
- Bunu henüz bilmiyoruz. Eğer obezseniz, diyabetikseniz, bu tip durumlarda bitkisel temelli beslenmenin şüphesiz faydalarını görürsünüz ancak konu yaşlanmaya gelince, Akdeniz tipi beslenme yaşlanmayı nasıl yavaşlatıyor, bunu henüz net olarak söyleyemiyoruz ama yavaşlattığını biliyoruz. Yaşlanma ve beslenme arasındaki ilişkiyi anlamaya çalışıyoruz. Neden bitkisel temelli beslenme yaşlanmayı yavaşlatıyor? Bitkilerin içinde bulunan hangi kimyasallar buna tam olarak neden oluyor? Bu kimyasalları bitkilerden ayıklayarak kullanmak mümkün mü? Belki konsantre bitki özütleri, gelecekte yaşlanmayı durduran ilaçlar olacak. Bu benim alanım değil ama yapılan çalışmaları büyük bir heyecanla izliyorum.
Belgeselin yeni bölümleri çarşamba günleri saat 22.00, tekrarları ise cuma akşamları saat 20.00’de National Geographic kanalında ekrana geliyor.
Paylaş