Paylaş
Birkaç ay önce baba evinden hortumladığım çiçekler solduğunda “evde tarım”dan anlayan arkadaşlar “İyi bakarsan, onları anlarsan ve gözlersen yetiştirebilirsin” demişlerdi fakat yok kardeş, bunlar işin detayıymış neredeyse.
Bakın söylüyorum, “iyi enerji” istiyor çiçekler. Suyunu, ilacını vermek, gözlemek yetmiyor. Ellerinle dokunduğun topraktan güzel hisler iletmen gerekiyor.
Hani bazen bir insanla tanışırsınız, elini sıktığında iter sizi, ne dokunmak ne de görmek istersiniz...
Çiçekler de aynı hisleri taşıyor olmalı.
Tahmin edeceğiniz üzere benim çiçekler bir türlü coşmadı.
Sevmediler herhalde “enerjimi.” Tam “Ay çiçeklendiler gibi” derken tırtıllar tüm çiçekleri ve yaprakları kemirdi.
İlacım yoktu, ne yapayım, bayram sabahı herkesler yollara dökülmüş el öpmeye giderken, kendimi “Kağıtla tırtıl yakalayıp balkonun önündeki ağaca fırlatma” operasyonunu yaparken buldum.
Sonra işin tatsız kısmı geldi, geride bıraktıklarını toplamak... Bir güzel saatimi de bu tırtılların pisliklerini toplayarak geçirdim.
Ben bayramın ilk günü “tırtıl operasyonu” gerçekleştiriyor ve “Niye çiçekler beni sevmiyor” diye ağlıyorken, bir başka evde kendi kendine domatesler filizleniyor, kombi borularını adeta soyu tükemiş çiçekler sarıyordu...
Çiçekle muhabbet şart!
Diyorum ya “Enerji istiyor çiçekler” diye, yalan değil. Benim bir Rabia Teyzem var. Kendisi çiçeklerle konuşur, dertleşir, vitamin alıyorsa onu çiçeklerle paylaşır, onları öper, okşar... Onlara çocuğu gibi bakar. Çiçekler de ona bakar haliyle. En hasta ve solgun çiçek kısa sürede bakkala gidip ekmek alacak kıvama gelir.
Bakınız kısa bir süre önce tabaktaki domatesin kalıntılarını saksıya döküvermiş. Ne olmuş dersiniz? Dün o saksıdan çıkan domatesi yedim ben arkadaş. Evet, doğru duydunuz, rastgele dökülmüş domates kalıntılarından çıkmış koskoca domateslerden bahsediyorum!
Vakalar sadece bu kadar değil. Bir gün beni mutfaktaki balkona çağırdı. “Bak” dedi, “Ne var burada.”
Kombinin üstünde böyle sarmaşık gibi bir şey.
Sarmaşığın tam ortasından bir yerlerden bir tane çiçek açmış ama ne çiçek. Çiçek değil insan! Yaklaşınca bir dudak çıkacak, yanağınızdan muccccuk diye öpecek sanki, öyle bir çiçek. (Bence kesin teyzemi öpmüştür, o ayrı) Dokunuyorsunuz, böyle kalın, etli, lastik gibi koca bir çiçek, beş metre öteye güzel kokular salıyor.
Yemin ediyorum artık “Melike gel, kombinin önünde muz ağacı bitmiş” ya da “Küveti doldurmuştum, bir de ne göreyim, bir nilüfer yaprağı!” dese şaşırmayacağım. Ben burada bayram günü tırtıl kakası temizleyeyim, çiçeklerim ölsün, bir başka evde evin muhtelif yerlerinden adını bile bilmediğimiz çiçekler fışkırsın. Adaletin bu mu ha dünya, sorarım sana.
Paylaş