Bir sığınak olarak ev

Yaş ilerledikçe, vaktimizi geçirdiğimiz, sohbet ettiğimiz, ilişki kurduğumuz insanları daha dikkatli seçiyor, hayatımızın ne kadarını “konfor alanımız dışında” yaşayacağımız konusunda itinalı davranıyoruz, öyle değil mi sevgili iyi kalpli Habitus okuru...

Haberin Devamı

30’u geçtikten sonra, gece dışarı çıkmalar azaldığında “yaşlanıyoruz şekerim” muhabbeti yaparız ya hep, halbuki yaşlanıyor filan değiliz, sadece zamanımızı boşa harcadığımızı hissettiğimiz ortamlarda bulunmak istemiyoruz. Onun yerine evde yuvarlanmak daha iyi geliyor.

Dün Öncel Öziçer, nefis bir konuya değinmiş. En kral otelde kalsa, kendini en rahat hissedeceği yuva olan annesinin evine gitse veya en sevdiği arkadaşlarının yanında olsa dahi nasıl “evim de evim” diye tutturduğunu anlatmış...

Nereye giderse gitsin, evini bir insanı özler gibi özlemekten bıktığını söylüyor Öncel...

Öncel’in sebepleri farklıdır belki ama birçok insan böyle dönemler yaşıyor hayatının çeşitli evrelerinde...

İnsanlara, adalete, hatta işe-güce dair inancını kaybettiğinde, güven hissin yerle bir olduğunda, bir tane sığınak belirliyorsun...

Genellikle o en güvenli sığınak ev oluyor.

O evde kendi düzenini, kendi kurallarını yaratıyor ve kendini dışarıya kapatıyorsun.

Orada bulunduğun sürece, başına kötü bir şey gelmeyeceğine inanıyorsun.

Kimisinde “güven alanı” evken, kimisinde de o alan, işi oluyor. Ne kadar çalışırsa, ne kadar kendini kabul ettirirse sırtının o kadar yere gelmeyeceğini düşünüyor, güç kazanacağına inanıyor.

Kendine ofiste bir konfor alanı yaratıyor ve işi, hayatı oluyor.

Tabii “iş” dediğin senden bağımsız yürüyebilen bir mesele değil. Bilirsiniz, iş hayatında saadet için sadece çok çalışmak ve iyi bir insan olmak yetmez. Çevren de az çok öyle olmalı ki, inançlı kalabilesin.

Bir defa çok şanslı bir insan olacaksın ki, adalet duygusu gelişmiş, iyi insanlarla iş yapıyor olasın.

Dünya görüşü etrafındaki üç-beş kişinin lafıyla, kendi travmalarıyla şekillenmiş adamlar olmayacak.

Hayata at gözlükleriyle bakmayacak, bir tarafa sıkışıp kalmamış olacaklar ki yeni fikirlere, dolayısıyla gelişime açık bir ortamda iş yapabilesin. Sonra, etrafında göstere göstere kuyunu kazan olmayacak.

En tehlikelisi de “süper kafa, dünyalar iyisi ve niyetinden şüphe etmeyeceğimiz insan” görünen fakat içi çürümüş olanlar şüphesiz.

Güvenirsin, tam güvendiğin anda gerçek yüzünü öğrenirsin.

Öyle bir hayal kırıklığına uğrarsın ki, üzerinden seneler geçse bile yaşadıklarını kafanda film gibi başa sarar, yeniden izlersin...

Haberin Devamı

İyilik kazanır arkadaş!

Haberin Devamı

Görünürde çok mutlu ama derinlerde yorulmuş, yılmış ve insan ilişkilerinden, yalan dolandan ve hayal kırıklıklarından bunalmış birçok insan, kendi kanunlarıyla çalışan evini, sığınağı olarak belirliyor.

En sevdiklerinin yanına bile gitmiş olsa, hep o kendi yarattığı ana kucağına dönme arzusuyla yanıp tutuşuyor.

Büyük hayal kırıklıkları yaşamış insanların en büyük “konfor alanı” oluyor ev.

“N’apalım, hayat da böyle bir şeymiş...” diyor, sağlamlığından asla şüphe etmediği taraf olan, kendine dönüyor.

Böyle zamanlarda bazen ne oluyor biliyor musun sevgili iyi kalpli Habitus okuru, hiç beklemediğin anda güzel insanlarla karşılaşıyorsun. Dürüst insanlarla. İyi insanlarla. İnancını yavaş yavaş geri kazanmaya başlıyorsun.

Bir defa şunu sormak lazım: Senin kendinden şüphen var mı?

İyi kalpli misin, kalbindeki terazi doğru çalışıyor mu?

Eğer bu konuda şüphen yoksa, işte o zaman inan bana, yoluna fikri ve zikri bir insanlar çıkıyor...

İşte o zaman kabuğundan çıkıyor, sana adaletsiz davrananlara kafa tutacak gücün oluyor.

Yaşamın “dürüst” taraflarının da hâlâ var olduğuna dair inancın kuvvetleniyor.

Bazen bu evreye gelene kadar yaşanan süreç sancılı oluyor ama inan bana, iyilik her zaman kazanıyor.

Yazarın Tüm Yazıları