Paylaş
Asla şaşırmadım bu sonuçlara. Erkekte mesele daha farklı olsa da, toplumun bir kadını “saygın” mertebesine yerleştirmesi için en kestirme yoldur evlilik...
Evlilere sorun. “Eski bekar hayatınıza dönmek ister misiniz?” Yanıt hep bir ağızdan “HAAA-YIIR” olacaktır. (Evliliklerin mutlu, mutsuz, yıpranmış, zor, sıkıntılı, rahat, müthiş ya da berbat olması mühim değil.)
Bunun esas olarak iki ana sebebi var. Birincisi, kadınlar, evlilik hayatlarının verdiği konfor hissinden, bu düzenin tehlikesiz, ılık sularından daha çok hoşlanıyor. Aynısını erkek için de söyleyebiliriz. Sadık erkekler kadar çapkınların çoğu da, evlerinde çorbasını kaynatacak biri olmasını arzu ediyor. Eşlerine aşık olmasalar, sevmeseler bile, hayat düzenlerinde bir “anne figürü” istiyor.
İkincisi ve daha önemlisi, daha ziyade kadınların gördüğü toplum baskısı. 30’a merdiven dayamış ya da aşmış her kadın en az günde bir sefer “Eee, ne zaman evleneceksin?” sorusuyla karşılaşır. Bu öyle bir baskıdır ki, en “Ben yalnızlığı seviyorum” diyen kadında bile derinlerde “Keşke beni her şeyin üstünde tutan bir insan olsa” hissini yaşatır. Kadın özgürlük hissini sevse de, evli olmanın o korunaklı, yabancılara kendiliğinden “DUR!” diyen cazibesine her zaman kapılır.
Zaten biliyorsunuz, yalnız kadın hayatı öyle çok kolay bir hayat değildir. Öyle her yerde kolay barındırmazlar “yalnız” kadını. En “modern” semtte bile bekar erkeğe ev verilmediği kadar bekar kadına da verilmez. Verilecekse de kırk dereden su getirilir, sevgilisi varsa eğer, evleneceğine dair bir Kur’an’a el bastırılmadığı kalır.
Cinsel organı koruma kanunu...
Kadın yalnızsa eğer, onun bu özelliği, kim olduğu, ailesi, kariyeri, toplum içindeki yerinden daha önemlidir.
Erkek böyle değildir tabii. Erkek, ileride “ailenin direği” olacağı için önce serbest dolaşmalı, kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenmelidir. Milyon kadar kadınla beraber olsa bile, asla namusundan şüphe duyulmaz. Tabii ki beraber olacak, evlenmeden önce “doyacaktır”.
Onun namusu, önünde duran cinsel organında değil, dürüstlüğünde, beyninin içindedir.
Ama kadında başkadır durum. Kadının namusu, cinsel organıyla tanımlanır. Evlilik dışı cinsellik kabul edilmez. “Cinsel organı koruma kanunu”, yani “namus”a göre, evlenene kadar ailesiyle yaşamalıdır kadın. Usul budur.
Dolayısıyla belirli bir yaşa gelince, kız çocuğu, erkek çocuklar gibi kendi kanatlarıyla uçması gerekirken bunu yapamaz. Çünkü kanat, manat, hayat, iş, güç önemli değildir. Kadının bir tane görevi vardır, o da evlenene kadar cinsel organında bulunan namusu korumaktır.
Evlenene kadar da, kadının “namus”u kendinden değil ailesinden sorulur.
Peki evlenince ne oluyor? Onu da yarın konuşalım...
Paylaş